
Her gün yeni bir gündemle uyanmaktan yorulduk. İktidarımız gündem değiştirmek konusunda mahir. Anlaşılan muhalefetimiz de sürekli kendi içinde gündem yaratmayı bayağı iyi beceriyor. Doğal olarak uzayıp giden gündem listesine Trump’ın yarattıklarını da eklemek lazım. Bütün dünyanın kafası karışmışken, bizim kafalarımızın karışmaması neredeyse imkansız.

Bir fintech ile geçenlerde yaptığımız toplantıda gerçekten ilginç bir konuşma geçti. Tartışmanın özü, bugünlerde en sevdiğim temalar olan, güven ve kimlik üzerineydi ve çoğu insanın özgürlük ve yaşamlarının kontrolünü istediği gerçeğine ilişkin bir tartışmaya girdik. Yaşamlarında gizlilik ve güvenlik istiyorlar. Buradaki zorlayıcı sorun özgürlük, güvenlik, kontrol ve mahremiyetin nasıl sağlanacağıdır. Bu, devletin (hükümetin) mi yoksa bireyin (sizin) işi mi?

Herbert Hoover'ın refahın eli kulağında olduğu yönündeki mutlu öngörüsünden, Ronald Reagan'ın Ekim 1980'de 1984 mali yılı bütçesinin 30 milyar dolar fazla vereceği yönündeki kararlı sözüne kadar, ekonomik tahminler hep yanlış çıktı; hatta, çoğu zaman birbirleriyle şiddetli bir uyumsuzluk içinde olmuşlardır.

İklim krizi, küresel ısınma ile birlikte uzun dönemde gözlenen yağış ve rüzgâr değişimlerini de içeren geniş kapsamlı bir kavramdır ve hem kapitalizmin hem de kalkınmanın çağdaş dinamikleri ile iç içedir. İklim krizi ve sağlık etkisine ilişkin tartışmaların, insan eliyle yaşanan iklim değişikliğine yol açan temel etmenin kapitalist üretim ilişkileri olduğu gerçeği göz ardı edilmeden yapılması gerekir.

Çiftçilerin eline geçen ürün fiyatları çok yetersizken, tüketiciler de çok pahalı gıdaları alamıyorlar. İklim krizi tarımsal üretime çok ciddi sorunlar getiriyor. Bir çıkış arayışı olarak agroekoloji ve gıda egemenliği çok ümit var görünüyor. Agroekolojik tarımın küresel iklim değişikliğini geriletmede çok önemli bir paya sahip olması bu dönüşümün ne kadar gerekli olduğunu gösteriyor. Bu yazıda bu konulara değineceğiz.

Uluslararası Enerji Ajansı’nın (International Energy Agency - IEA) yeni açıklanan "Nükleer Enerji için Yeni Bir Döneme Giden Yol" başlıklı raporunda, nükleer enerjinin arkasındaki yenilenen ivme olan elektrik talebinin "dünya çapında güçlü bir şekilde" arttığı vurgulandı ve bu gelişmenin "güvenli ve temiz enerji kaynağı için yeni bir çağ açma potansiyeline sahip" olduğu vurgulandı.

Tüm dünyayı sarsan, belirlenebilen 700 milyona yakın (685.273.221) kişiden, yaklaşık 7,0 milyon (6.839.960) kişinin yaşamını yitirdiği COVID19 pandemisi sonrası, yeni salgınlar gündeme geliyor. Ancak, Trump 2.0 olarak tanımlanan, ABD’de Donald Trump’ın ikinci dönemi, birçok konuda olduğu gibi, küresel sağlık konusundada oldukça ciddi kaygılara yol açan gelişmelerle başladı. ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray'daki daha ilk gününde ABD'yi Dünya Sağlık Örgütü'nden (DSÖ) çekme sürecini başlattı.

Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO), 2025 Uluslararası Eğitim Günü nedeniyle hazırladığı, “Yapay Zeka ve Eğitim” temalı çalışmasında, “Okullar yapay zeka çağına hazır mı, yoksa geride mi kalıyorlar?” sorusu temelinde, Yapay Zeka'nın sunduğu fırsat ve zorluklara odaklanılıyor.

Birinci Sanayi Devrimi’nin (1733 - 1913) beşiği olarak bilinen İngiltere’den 17. yüzyıldan itibaren yükselen, giderek tüm Avrupa ülkelerine ve ABD’ye uzanan sanayi devriminin yarattığı ağır çalışma koşullarına karşı, zaman zaman büyük tepkiler gelişiyordu. İngiltere'de 1811 ve 1813 yılları arasında, Luddites adı verilen bir grup işçi, makinelerin geçim kaynaklarına yönelik tehdidini protesto etmek için ekipmanları parçalıyordu.