Can Baydarol - Sağlık sistemimiz hakkında birkaç algı

Sağlık sistemimiz hakkında birkaç algı
Can Baydarol
Aslında yaşadıklarımı çoğunluğu ilgilendiren bir durum değilse kaleme almaktan kaçınırım. Ama şu sıralarda yaşadıklarımın pek çok insanımız için ilgi alanlarını oluşturduğu düşüncesi ile bu yazıyı kaleme alıyorum.
2024 yılının son ayları benim için pek iyi geçmedi. 2024 Aralık ayında geçirdiğim ikinci zatürrenin yarattığı nefes darlığının etkisi ile kendimi evime en yakın özel hastanenin acil servisinde buldum. Nefes darlığı daha sonra öğrendiğim kadarı ile geçirdiğim ufak bir kalp krizi ile tetiklenmiş. İki gün üst üste iki anjiyo, takılan bir stent, temizlenen bir stent, vs.
Bu işlemlerin ardından kontrol için gittiğim doktorum bana acı haberi verdi. Kalp pili taktırtmalıymışım. “Kaçarım var mı?” diye sordum. “Yok!” cevabını aldım. Emin olun korktuğumdan değil, hastane psikolojisi yaşamaktan bıktığımdan üzüldüm.
Olası ölümcül bir kalp krizini önlemek için bu operasyonu yaptırtma kararı alınca her makul düşünce sahibi vatandaş gibi en iyi doktor, en doğru hastane ve en doğru maliyet araştırmasına eşim ile birlikte geçtik.
Tabi, ilk akla gelen beni kontrol altında tutan doktorlarımın çalıştığı özel hastane oldu. En azından bugüne kadar beni yaşatmış, operasyonların ardından kaldırıldığım yoğun bakım servisinde mükemmele yakın bir otel servisi almıştım.
Ancak sorun mütevazi bir gelir seviyesine mahkum emekli öğretim üyesi bendenizin maliyet sorgulaması ile ortaya çıktı. Bu operasyon kaça mal olur diye sorduğumuzda, tavan fiyat 600 bin TL’den açıldı. Daha neler diye itirazımız sonucunda, 400 bin TL’ye çekebildik. Doktorlarımız devreye girdiğinde 175 bin TL’de taban fiyata eriştik.
Boynumuzu büküp kader böyleymiş, yapılacak bir şey yok diye sızlanmaya başlayıp, operasyon için finans bulma zamanıdır derken, aklıma Lise’den sınıf arkadaşım ve 20 küsur yıl önce bana ilk stentimi takan Pnof. Dr. Hakan Karpuz geldi. Durumu sevgili Hakan’a açınca “seni benim ekip bir kontrol etsin, sonra ne yapacağımıza karar veririz! Ben orada olamayacağım, artık başka bir hastanede çalışıyorum!” dedi. Eşim ısrarla “çalıştığınız yerde bu operasyon yapılsın!” dediyse de sevgili sınıf arkadaşım çok güvendiği Cerrahpaşa’yı bize adres olarak gösterdi.
Uzman görüşüne saygı duyarak, Atatürk havalimanına pandemi döneminde apar topar yaptırılan Cerrahpaşa hastanesinin yolunu tuttuk. İlk gözlem otopark sorunu, hedefe ulaşmak için birkaç yüz metre yürümek zorunda kalmak, fazlasıyla kalabalık, ancak zor koşullarda mükemmel hizmet veren, başta Dr. Öğretim üyesi Damla Raimoğlu olmak üzere canla başla çalışan doktorlar.
Sonuçta yapılan kontrollerde de kalp pilinin takılmasının önemli olduğu mutabakatına varıldı. Sırada pil bulmak ve gün almak kaldı. Doğal olarak esas can alıcı soruyu sormaktan utandık, “Bu iş bize kaça mal olur?” diye soramadık. Şüphesiz devlet hastanesi özel hastanelere göre daha ucuz olurdu olmasına da, sonuçta takılacak pilin maliyeti aynıysa, yine de kısıtlı bütçemize oranla fazla bir fatura çıkacağı kesin gibiydi.
İçinde bulunduğumuz haftanın başında ameliyathanede iki mükemmel, güler yüzlü doktorla tanıştım. Prof. Dr. Barış İkitimur ve Prof. Dr. Kıvanç Yalın. Eğer takılan pil ile ömrüm uzarsa, her ikisine de ömür boyunca müteşekkir olacağım. Tabi, ekip olarak bütün CTF ekibine de şükran duygularımı ifade etmek isterim.
Operasyonun ardından kaçınılmaz olarak bir geceliğine kontrol amaçlı hastanede kalmak, hani özelde bulduğumuz otel konforunu pek de bulamamak. Taburcu olmaya birkaç saat kala, eşimin ödeme yapmaya davet edilmesi ile tansiyonumun biraz yükseldiğini itiraf etmeliyim.
Eşim her şey dahil inanılamayacak derecede küçük bir tutar söyleyince, aldı beni kara bir düşünce. Acaba takılan pil amiyane tabiri ile dandik, çakma, çıkma (vefat eden bir hastadan alınma) olabilir miydi? Doktorlarımın bu alaycı soruya çok ciddi olarak verdikleri cevap, ”ABD başta olmak üzere bütün dünyada en iyi olarak bilineni size taktık!” (Doktorlarımızın tek eksiğinin mizah duyguları olduğunu da söylemekten kaçınmayalım). Benim sorum ironikti, verilen cevap çok ciddiydi.
Sonuçta evde, çok özlediğim klavyemin başındayım.
600 binden başlayıp, 400 bine, en son 175 bine mal olacak bir operasyonun, bir devlet hastanesinde istenilenden çok düşük bir maliyetle gerçekleşmesi, her halde Türkiye’deki sağlık sistemini tekrar tekrar gözden geçirmemizi gerektiriyor. Evet, otel hizmeti anlamında özel hastanelerle devlet hastaneleri boy ölçüşemez belki. İyi de sırf daha iyi otel hizmeti veriyoruz diye bu kadar fiyat farkı nasıl açıklanabilir? Haydi ben SGK’lı olduğum için bu kadar ucuz bir sağlık hizmeti alabildim. Peki sigortası olmayanlar? Ölün ve kurtulalım, kalan zenginler bize yeter anlayışı ile mi karşı karşıyalar?
Belki eski İngiltere Başbakanı Tony Blair’in solculuğunu hatırlayanlar vardır. Ne demişti Blair, üç şey piyasaya bırakılamaz, devletin yürütmesi esastır: “sağlık, eğitim ve güvenlik.” Belki biz de işe bu noktadan başlamalıyız.
Giderlerse gitsinler diye yurt dışına kaçırdığımız doktorlarımız, doktor dövme özgürlüğüne sahip olduklarına inandıkları için sınıf atladıklarını düşünen milyonlar.
Sağlığınıza iyi bakın. Sağlıcakla kalın…