
Bizimki bir adım ileriye, iki adım geri attığımız, bazen sonu gelmeyecekmiş gibi hissettiren bir çile yolculuğu sanki. Sevgili Ahmet Kaya’nın Yorgun Demokrat şarkısının sözleri, bir anlamda bu çileli yolculuğun özeti.
Kürt sorunu soyut, muhayyel, zihinlerin ürettiği bir sorun değil. Hayatlarımızın her alanına sirayet eden, yeni kuşakların yaşamlarına yön veren, zihin dünyalarını şekillendiren, toplumsal, siyasal, iktisadi, kültürel alanları belirleyen, baskıyla, kutuplaşmayla, bölünmeyle, çatışmayla, kanla, ölümle atbaşı giden buz gibi soğuk, kaya gibi sert bir sorun. Yani Kürt sorunu, Tayyip Erdoğan’ın iktidara geldikten sonra, 2004 yılında söylediği gibi “düşünmezsen yoktur” denebilecek bir sorun değil. Düşünsen de, düşünmesen de bu sorun somut adımlarla çözülmediği sürece vardı, var ve var olacak.

Bir Türkiye hayalim var benim!
Ağır bir atmosferin altında, büyük bir değişim umuduyla, halkımızın sonsuz güveniyle yeni bir düzen için yola çıkıyoruz…
Çünkü bir hayalim var…
Yurttaşlarını korkunun değil güvenin, nefretin değil sevginin birleştirdiği bir Türkiye hayali bu.
Ayrıştıran değil barıştıran, çatıştıran değil buluşturan, düşmanlaştırılan değil kardeşleştirilen bir Türkiye hayali bu.
Yurttaşını birbirinden ayıran, kin, nefret, öfke, hınç ve korku salan, insan haklarını ayaklar altına alan, adalet mekanizmalarının adaletsizlik ürettiği, kayırmacılığın, liyakatsizliğin, kanunsuzluğun dizboyu olduğu, komşularıyla ve hatta tüm dünyayla kavga eden değil; iç barışını kurmuş, yurttaşlarının kendilerini eşit, özgür, güvende ve dolayısıyla mutlu hissettiği bir Türkiye hayali bu.
Birbirinden farklı dillerin, inançların, etnik kimliklerin, fikirlerin tehdit değil zenginlik olarak görüldüğü, yurttaşların etnik, inançsal veya fikirsel farklılıklarının kutuplaşmaya değil, ülkenin güçlenmesi için kusursuz çalışan bir organizmaya dönüştürüldüğü, demokratik, laik bir Türkiye hayali bu.
Devletin yurttaşa kaygı değil güven saldığı bir Türkiye hayali bu.

Dünyada etki yatırımı hacmi giderek büyürken, inovatif ve karma yatırım araçları içinde giderek itibar kazanıyor. Etki yatırımı kavram olarak üniversite müfredatlarına da yaklaşık 10 yıl önce seçimlik ders veya yöneticiler için açılan özel programlar olarak girmeye başladı. Şimdilerde prestijli üniversitelerin MBA programlarında konu başlığı olarak yer aldığını, hatta yüksek lisans ve doktora programlarına girdiğini görmeye başladık.

Kendisini “iklim değişikliği insanı” olarak değil, “biyo-çeşitlilik insanı” olarak tanımlayan Skinner, thefinanser.com’da yayınlanan son blog yazısında Oliver Wyman’ın kurumsal bankaların net sıfır emisyon taahhütlerini yerine getirmek için daha çok çaba sarf etmeleri gerektiğini vurgulayan bir yazısına dikkat çekiyor.