Osman Şenkul - Antik Yunan'da vergi ödemek saygınlığı artırırdı, şimdi ise zenginler kaçınıyor ve yükü çalışanlar taşıyor

Antik Yunan'da vergi ödemek saygınlığı artırırdı,
şimdi ise zenginler kaçınıyor ve yükü çalışanlar taşıyor
Osman Şenkul
Antik Yunanlıların modern dünyaya kazandırdığı birçok icat olsa da, onlardan kesinlikle ödünç almadığımız bir şey varsa, o da vergi sistemleridir. Antik kent devleti Atina’da vergi sistemi, “kamu hizmeti” anlamına gelen “leitourgia” veya “liturgy” sistemine dayanıyordu. Bugünlerde yaşadıklarımızın ortasında bunu hayal etmek zor olabilir; ancak, antik Atina'da en zenginler, en fazla vergiyi ödemek için rekabet ederlerdi ve yoksullar, bu vergi parasıyla düzenlenen festivaller ve gösterilerle ağırlanırdı.
Bu antik sistemde, en zengin Atina vatandaşları ve yabancı sakinler (metoikoi), leitourgia sistemi aracılığıyla kamu programlarını finanse etmekle yükümlüydü. Devlet, kamu spor salonlarını finanse eden ve bakımını yapmak üzere, bazı kişileri (gumnasiarkhai) seçiyordu. Sponsorlar (khoregoi) tiyatro korolarının eğitimini finanse edenlerdi ve trierarkhoi ise savaş gemileri ve mürettebatlarını finanse ediyordu. Bazen, eisforá adı verilen özel bir vergi tahsil edilirdi; kayıtlara göre, MÖ 4. Yüzyıl’da Atina'nın en zengin vatandaşları bu vergiyi yıllık olarak ödüyordu. Ayrıca, Peloponnesos Savaşı gibi bazı istisnalar da vardı; bu savaş sırasında tüm Atinalılar, askerlerin maaşları için eisforá'ya olabildiğince katkı yapmak zorundaydılar.
Liturji sisteminin güzelliği, kamu işlerinin daha az hesap verebilir devlet memurları tarafından değil, ilgili uzmanlığa sahip kişiler tarafından finanse edilip yönetilme eğiliminde olmasıydı. Bu görevler büyük prestij sağlıyordu ve tam olarak nasıl atandıkları bilinmese de, zenginlerin tüm bunu, daha yüksek statü elde etmek için kimin en fazla bağış yapacağı konusunda birbirleriyle rekabet ettikleri gayri resmi bir Olimpiyat “yarışması” olarak gördükleri biliniyor.
Dolayısıyla, birkaç yüz zengin Atinalı (bazı kaynaklar üç yüz olduğunu belirtir) vergilerin büyük çoğunluğunu gönüllü olarak ödüyordu; ancak, bunları doğrudan devlete ödemiyorlardı. Bunun yerine, toplumun ihtiyaç duyduğu hizmetlerin yerine getirilmesini sağlıyor ve bu hizmetleri yaratan ve sürdüren programlara doğrudan vergi ödeyerek büyük bağışçılar ve sponsorlar olarak saygı görüyorlardı. Diğer bir deyişle, zengin bir Atinalı, eylemleriyle servetini kanıtlamak zorundaydı ve bunun için vatandaşları tarafından saygı görüyordu. Dolayısıyla, vergi ödemekten kaçınmak, sadece utanç verici olmakla kalmayıp, aynı zamanda Atina toplumundaki kamu imajını ve konumunu düşürecek bir eylem olurdu.
Elbette, antik Atina'nın vergilendirme sisteminin ardındaki teori çok daha derindi. Bu fikri ortaya atan bilge Atinalılar, zengin vatandaşların şehir vergilerini ödeyerek övünme hakkı elde etmelerinden endişe duymuyorlardı, bunun yerine zenginlerin bugün olduğu gibi vergi ödemekten kaçınmak için “vergi sığınakları” aramaya çalışmamalarını sağlamak istiyorlardı. Bir başka faktör de, eski Yunanlıların zenginliği şans meselesi olarak görmesiydi. Organize bir sanayi ve çok sayıda milyoner üreten kapitalist bir ekonominin olmadığı eski Atina'da, zenginlik genellikle miras yoluyla aktarılırdı.
Bu şekilde, aristokratlar şehirleri için yaptıklarıyla miraslarının değerini kanıtlamak için sürekli baskı altındaydılar. Aynı zamanda, zengin olarak doğdukları için tanrılara şükranlarını göstermek ve yoksul olarak doğanlara yardım etmek zorundaydılar. Ayrıca, sundukları hizmetlerin kalitesi de itibarlarını etkiliyordu.
Yeryüzünü vergi sistemiyle tanıştıran antik Yunan kent devletlerindeki bu uygulamalar, önemli ölçüde “adalet” temelli oldukları için olmalı ki, ardından gelen hemen tüm toplumlar benimseyerek bugünlere kadar taşıdılar. Ancak, toplumsal sistemlerin de farklılaşmasıyla, söz konusu sistemlerde “vergi adaleti”nde oldukça ciddi bozulmalar yaşandığına da tüm dünya tanık.
Örneğin, tarihe öncülük eden bu sistemlerin uygulandığı toprakların üzerindeki topraklarda bugün yaşananlara bakalım. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) “Revenue Statistics 2024” (Gelir İstatistikleri 2024) raporuna göre, 2023’te Türkiye’nin vergi/GSYH oranı yüzde 23,5’ti ve aynı dönemde OECD ortalaması yüzde 33,9 düzeyindeydi. Yani Türkiye, OECD ortalamasının hayli altında vergi geliri toplayabiliyor.
Bu fark şunu gösteriyor: Türkiye, kamu harcamalarını finanse etmek için görece daha düşük vergi tabanına sahip ve vergi toplamada potansiyelini tam kullanamıyor.
Ayrıca, daha da önemlisi, Türkiye’de vergi gelirleri içinde dolaylı vergilerin payı oldukça yüksek. Açıklanan verilerden yapılan hesaplamalar, toplam vergi gelirlerinin yaklaşık yüzde 70’inin dolaylı vergilerden (KDV, ÖTV vb.) geldiğini gösteriyor.
Oysa, yine OECD ortalamasına bakıldığında, dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payı Türkiye kadar yüksek değil: OECD ortalamasında mal ve hizmet vergileri (KDV + diğer tüketim vergileri) toplam vergi gelirleri içinde %30-%35 civarında bir paya sahip olabiliyor.
Dolayısıyla, Türkiye’de tüketim vergileri (“dolaylı vergiler”) hem mutlak hem oransal olarak daha belirgin bir rol oynuyor — bu da düşük gelir gruplarına göre daha orantısız bir yük demektir. Ayrıca, OECD’nin “Ücretlerin Vergilendirilmesi 2025” raporuna göre, çalışanların ücretleri üzerinden uygulanan toplam vergi-sigorta yükü (vergiler + sosyal katkılar) Türkiye’de yüzde 39 olarak ölçülmüş. OECD ortalaması ise yüzde 34,9 dolayında.
Bu demek oluyor ki, teoride olması beklenen vergi yükünden “indirilen” vergi gelirleri büyük bir hacim teşkil ediyor ve OECD'nin tanımlamasına göre, "Bu da vergi tabanını daraltıyor ve özellikle güçlü aktörlerin avantaj sağlamasına izin veriyor."
Türkiye, OECD içinde çalışanların ücretine uygulanan yük açısından daha yüksek seviyede yer alıyor; bu durum işgücüne katılım, motivasyon ve kamu algısı açısından olumsuz etkiler yaratabilir.
Vergide adalet mi dediniz?
Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Türkiye’de verginin büyük ağırlığı, asgari ücretlinin de, binlerce kişiye asgari ücret ödeyenin de, su ya da ekmek satın alırken ödediği KDV ve benzeri dolaylı vergilerde toplanıyor; bir başka deyişle, gelirde “taban” ve “tavan” gibi dev uçurumun dibinde ve tepesinde yaşayanların, “tam bir eşitlik” yaşadıkları alan, toplam vergi gelirleri içinde de önemli bir yeri olan, bu vergiler oluyor.
Buradaki “küçük” bir eşitsizlik ise, son yapılan araştırma sonuçlarına yansıyor: Buna göre; en yüksek eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert gelirine sahip yüzde 20'lik grubun toplam gelirden aldığı pay azalarak yüzde 48,1 olurken en düşük gelire sahip yüzde 20'lik grubun aldığı pay ise yüzde 6,3 oldu.
CHP Karabük Milletvekili Cevdet Akay hafta içi TBMM'de yaptığı konuşmada, sözü edilen "vergi adaletsizliği"ni, şöyle tanımladı: "Vatandaşlarımız yılın ilk dokuz ayında; saniyede 328 bin 763 TL, dakikada 19 milyon 726 bin TL, saatte 1 milyar 184 milyon TL, günde 28 milyar 405 milyon TL, haftada 198 milyar 836 milyon TL, ayda 861 milyar 501 milyon TL olmak üzere, dokuz ayda toplam 7 trilyon 753 milyar 506 milyon TL vergi ödedi."
Gelir dağılımı eşitsizliği ölçütlerinden olan Gini katsayısı da son 10 yılda bozuldu. Resmi verilere göre 2014'te 0,397 olan Gini katsayısı 2023 yılında 0,413'e yükseldi. Gini katsayısı, sıfıra yaklaştıkça gelir dağılımında iyileşmeyi, bire yaklaştıkça gelir dağılımında bozulmayı ifade ediyor.
Gini katsayısı nedir?
Gini katsayısı hesabında hanenin ve fertlerin elde ettiği yıllık gelirlerin toplamından, gelir referans döneminde ödenen vergiler ve diğer hane veya kişilere yapılan düzenli transferler düşüldükten sonra bulunan hanehalkı kullanılabilir geliri kullanılıyor.
Sosyal transferler hariç Gini katsayısı ise 2014-2023 döneminde 0,454'ten 0,476'ya yükseldi. Bu durum, sosyal transferlerin gelir dağılımını iyileştirmede etkili olamadığını ortaya koyuyor.
Orta sınıfı gösteren gelir dilimlerinin tam ortasındaki üçüncü yüzde 20'nin aldığı pay da son 10 yılda yüzde 15,2'den yüzde 14,6'ya geriledi.
Türkiye'de gelir eşitsizliği son 10 yıldır bozulmaya devam ederken Türkiye'nin önde gelen zenginlerinin gelir anketlerine dahil edilip edilmediği konusunda soru işaretleri var. İktisatçılar "Resmi flu görüyoruz" diyor.
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) açıkladığı gelir dağılımı istatistiklerine göre 2023 yılında Türkiye'de en zengin yüzde 5'lik kesim, toplam gelirden yüzde 23,1 pay aldı. Buna karşılık en yoksul yüzde 5'lik kesimin aldığı pay yüzde 1 oldu.
Toplam gelirin neredeyse yarısını nüfusun en zengin yüzde 20'lik dilimi elde ederken en yoksul yüzde 20'nin gelirden aldığı pay yüzde 6, orta sınıfın gelirden aldığı pay da yüzde 14'te kaldı.
Verilere göre en zengin yüzde 20'nin elde ettiği gelir ile en yoksul yüzde 20'nin elde ettiği gelir arasında yaklaşık sekiz kat fark var. En zengin yüzde 10 ise en yoksul yüzde 10'a 13 kat fark atıyor.
Ekonomist Hayri Kozanoğlu, akademi dünyasından birçokları gibi, vergi adaletsizliğini önlemenin temel yolunun servetten vergi almak olduğunu belirterek, Türkiye'de bu tür vergilerin çok düşük olduğunu ve büyük şirketlerin gelirlerinden sınırlı vergi alındığına dikkat çekerek, vergi adaletsizliğini önlemek için öncelikle vergi istisnalarının sınırlanması gerektiğini vurguladı:
“Özellikle piyasacı ekonomistlerce yayılan bir iddia var; servetten vergi alınması denildiğinde bir evi olan, bir arabası olandan vergi alınacak gibi yanlış bir izlenim var. Oysa servet vergisi; bir kişi veya bir aileyle ilgili borsadaki yatırımı, yurtdışı finansal varlıklara yatırımları, fabrika gibi tesisleri, bütün emlaklarıyla, antikaları, mücevherleri gibi bütün kıymetli varlıklarıyla ancak borçları da göz önüne alınarak hesaplanacak servetleri üzerinden alınabilecek bir vergi. Haliyle bunun hesaplanması ve uygulanması çok kolay olmamakla birlikte bunun yöntemleri var. Bunun da çok yüksek bir oranda ve tek seferde, hızlıca uygulanması aslında servet adaletini sağlamaz. Bunun zamana yayılmış şekilde ödenmesini sağlamak gerekiyor.”
Bu sistemi belirli başlıklar altında incelediğimizde ise, karşımıza şu tablo çıkıyor:
- Vergi geliri toplamada eksiklik
Türkiye, OECD ortalamasının çok altında bir vergi/GSYH oranıyla çalışıyor; bu, kamu hizmetlerinin finanse edilmesinde baskı doğuruyor.
- Yükün tüketim vergilerine kayması
Vergi yapısındaki bu oransal kayma, gelir seviyesi düşük olanların yükünü ağırlaştırır, çünkü onlar gelirlerinin büyük bir kısmını harcamaya yönlendirir.
- Geniş istisna & vergi harcamaları alanı
Muafiyetler ve istisnalar sistemdeki eşitsizlikleri derinleştirir — bazı kesimler vergiden kaçınmasına imkan bulurken, diğerleri bu yükü tek başına taşır.
- Çalışan kesimin üzerindeki vergi yükü
Türkiye, OECD içinde çalışanların ücretine uygulanan yük açısından daha yüksek seviyede yer alıyor; bu durum işgücüne katılım, motivasyon ve kamu algısı açısından olumsuz etkiler yaratabilir.
Yılın ilk dokuz ayında gelir vergisi tahsilatı hedefin yüzde 91’ini aşarken, kurumlar vergisi sadece yüzde 52’sini gerçekleştirebildi.
2025 yılı için öngörülen 2 trilyon 129 milyar TL gelir vergisi tahsilatının 1 trilyon 947 milyar TL’si yılın ilk dokuz ayında Hazine’ye girdi. Geçen yılın aynı dönemine göre gelir vergisi tahsilatındaki artış yüzde 91,57 olarak kaydedildi.
Gelir vergisinin yüzde 92’si stopaj yoluyla tahsil edilirken, bunun yaklaşık yüzde 70’i çalışanların maaşlarından kesiliyor. Bu durum, emekçilerin bütçenin en kritik gelir kalemini finanse ettiğini gösteriyor. Mevduat faiz gelirlerindeki stopaj oranlarının yükseltilmesi de artışta etkili oldu.
Buna karşın, kurumlar vergisinde tablo oldukça zayıf. 1 trilyon 636 milyar TL tahsilat hedeflenmesine rağmen, ilk dokuz ayda sadece yaklaşık yarısı, yani yüzde 52,54’ü toplanabildi. Gelir ve kurumlar vergisi birlikte değerlendirildiğinde, patronların ödemesi gereken verginin ücretliler üzerinden telafi edildiği dikkat çekiyor.
Ocak–Eylül döneminde ücretli çalışanlardan kesilen gelir vergisi yaklaşık 1 trilyon 250 milyar TL iken, tüm kurumlar vergisi mükellefleri yalnızca 860 milyar TL ödedi. Bu tablo, ekonomik koşullar veya kayıtdışılık nedeniyle vergi ödemeyen şirketlerin yükünün emekçiye kaldığını gösteriyor.
Stopaj, verginin geliri elde eden kişi eline geçmeden kesilmesi demek. Örneğin maaştan gelir vergisi kesiliyor, bankadaki faizden vergi kesiliyor. Gelir vergisinin yüzde 92 gibi büyük bölümünün “stopaj” yöntemiyle alındığını vurgulayan vergi uzmanı Mahmut Aydoğmuş’a göre, yüzde 92’lik stopajın dağılımı da şöyle:
- Yüzde 70’i ücretlilerden kesilen maaş vergileri
- Yüzde 30’u ise kar payı, mevduat faizi gibi diğer stopajlar
Bir başka deyişle, Hazine’nin stopaj yoluyla aldığı gelirinde büyük çoğunluğu, doğrudan işçilerin maaşlarından kesilerek geliyor.
Tüm bunları art arda dizdiğimizde, yeryüzünde verginin doğduğu topraklarda, günümüz yeryüzünün en adaletsiz vergi sistemlerinden birine sahip olduğumuzu gösteren bir tablo ile karşı karşıya kadığımızı görüyoruz. Bu adaletsizliğin ortaya koyduğu ağır yaşam koşullarını dayatan ağır enflasyon yükünün de, geçen hafta üzerinde durduğumuz “KDV’den mi yoksa enflasyonla mücadeleden mi vazgeçmek” ikileminde de gördüğümüz gibi, yine adaletsiz tarafın ağır basması kaynaklı olduğu ortada.
Aralarında, Greenpeace, 350, Afrika İklim ve Sağlık Birliği, Uluslararası Kurumsal Vergide Hesap Verebilirlik Merkezi, İklim Eylem Ağı, Avrupa İklim Bürosu, Ekonomik ve Sosyal Haklar Merkezi gibi toplam 70 kadar uluslararası sivil toplum kuruluşu ve yüzlerce aktivistin üye olduğu, Süper Zenginlere Vergi Uygulayın: Daha Yeşil ve Daha Adil Bir Dünya Hareketi (Tax The Super Rich: A Movement for a Greener & Fairer World) Türkiye'nin de içinde bulunduğu böylesi durumlar için yaptığı şu çağrıyı dikkate alıp harekete geçmekten başka çözüm yolu da yok gibi görünüyor:
“Giderek artan küresel eşitsizliğin yükseldiği bir dönemde yaşıyoruz. Süper zenginler daha da zenginleşirken, iklim, sosyal ve eşitsizlik krizleri gezegenin geri kalanını sıkıştırıyor ve milyonlarca insan yoksulluk içinde sıkışıp kalıyor. Ancak bir çözüm var. Dünyanın süper zenginlerini vergilendirmek, aşırı eşitsizliği tersine çevirebilir ve insanlar ve gezegen için daha iyi bir geleceğe yatırım yapmak için gereken trilyonlarca doları serbest bırakabilir. İnsanlar bu değişikliği talep ediyor ve hükümetler de dinlemeye başlıyor. Bu nedenle, süper zenginlere daha yüksek vergiler uygulanmasını istiyor ve bu amaçla, her yerdeki liderlerin cesur ve kararlı adımlar atmasını talep etmek için küresel bir hareket başlatıyoruz; çok geç olmadan.”