23 Ağustos 2023

Yayıncılığın Önündeki En Büyük Engel - Celal Üster

yayinciligin-onundeki-en-buyuk-engel-celal-uster

Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Kenan Kocatürk, yayıncılığın kamu hizmeti olarak görülmesi gerektiğini vurguluyor. Kocatürk, yaratıcılar diye nitelediği yazarlar ve çevirmenlerden en fazla yüzde 10 vergi alınmasını ya da hiç alınmamasını savunuyor.

Son zamanlarda tüm Türkiye gibi yayıncılık sektörü de dar boğazlardan geçmeye çalışıyor. Bunda ülkenin yaşadığı ekonomik bunalım kadar, belki daha da çok, iktidarın yıllardır sürdürdüğü kültür politikalarının da payı var. Türkiye Yayıncılar Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Kenan Kocatürk, ülkemizde devletin kültür ve sanatı desteklemesi gerektiğini vurgularken, gelişmiş ülkelerde yayıncılık bir kamu hizmeti olarak görüldüğünden devletlerin bu alana özellikle arka çıktığını belirtiyor.

Peki, devlet yayınevlerine ne gibi destekler sağlayabilir? Vergi indirimi ya da bağışıklığı mı? Kitap kâğıdı ve hammadde sağlama konusunda kolaylıklar getirmek mi ya da kâğıt ve hammadeyi dışa bağımlılıktan kurtarmaya ilişkin önlemler almak mı?

Kocatürk, yurt dışında bu desteğin en önemlisinin, ahbap çavuş ilişkilerinden çok, iyi yetiştirilmiş öğretmenlerin ve kütüphanecilerin sınıf, okul, halk ve üniversite kütüphaneleri için seçtikleri kitapların yayıncının belirlediği perakende satış fiyatından yüzde 10 indirimle en yakın kitapçıdan alınması olduğunu söylüyor:

“Desteğin büyüklüğünün anlaşılması için bir örnek vermek gerekirse, Fransa’nın yayıncılık sektör büyüklüğü 4,5 milyar Euro; kamunun kütüphanelere satın alıp insanların bir bedel ödemeden erişebildikleri kitapların tutarı ise 850 milyon Euro. Yayıncının ilk üretim maliyeti üzerinden kütüphanelere kitap satın alınmasıyla hem yazarın, hem yayıncının, hem de kitapçının desteklendiği bir kültür ekosistemi sağlanıyor.”

Ya bizim ülkemizde?

“Milli Eğitim Bakanlığı ‘her okula kütüphane’ kampanyasını, bütçe ayırıp kitap satın alarak değil, bağış kitaplarla yürütüyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı satın alma bütçesini artırsa bile bakanlığın genel bütçeden aldığı payın düşüklüğü yüzünden kitap alımı Almanya’daki iki halk kütüphanesinin yıllık satın alma bütçesini geçemiyor. Valiliklerin ve belediyelerin ise okuma kültürünü geliştirmesi ve kütüphane kurarak kitap satın alması nadir görülen bir durum; tabii Van Valiliği, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Nilüfer Belediyesi dışında.”

Gelişmiş ülkelerde yayıncılar, yazarlar ve çevirmenlerden alınan vergileri Türkiye’dekiyle kıyaslayacak olursak:

“Yaratıcı sektörlerde KDV ve diğer gelir vergileri, diğer sektörlere göre daha az ya da bu sektörler vergiden muaf tutuluyor. Örneğin, yazarlardan bizdeki gibi yüzde 17 gelir vergisi kesintisi yerine yüzde 10 ya da daha az vergi alınıyor, yazarlar KDV’den de muaf tutuluyorlar. Sözgelimi, kitabevi ve yayıncılarla çalışanlarına vergi muafiyetleri ya da indirimleri getirilerek kültür ekonomisi destekleniyor. Bizde ise, yıllardır dile getirmemize rağmen, yazarlar, çevirmenler ve çizerlerden en az yüzde 17 gelir vergisi alınıyor ve yüzde 20 KDV kesintisi yapılıyor; bir başka deyişle, yaratıcılar telif gelirleri üzerinden en az yüzde 35 vergi ödüyorlar. Bu tutarlar ya kaldırılmalı ya da en fazla yüzde 10 olmalı. Dediğim gibi, tüm gelişmiş ülkelerde yaratıcılardan ya çok az vergi alınıyor ya da hiç vergi alınmıyor. Bizde bu konuda 2009 ve 2016 yıllarında yapılan Ulusal Yayın Kongresi kararları olmasına rağmen bir gelişme olmadı ne yazık ki.”

Gelelim kitap kâğıdı sorununa. Gördüğüm kadarıyla, yayınevleri kâğıt bulmakta ve satın almakta zorlanıyorlar. Yeni baskılarda da, yeniden baskılarda da adetleri düşürmek zorunda kalıyorlar. Buna nasıl bir çözüm bulunabilir?

“Kitap kâğıdı endüstrimiz teşviklerle tekrar kurulana kadar kitap kâğıdında çiftçilere yapılan desteklere benzer sübvansiyonlar uygulanmalı, kitap kâğıdında ve kitabın üretimindeki malzemelerden KDV kaldırılmalı. En acili de AB ülkeleri dışından ithal edilen kâğıtlara uygulanan yüzde 10’luk gümrük vergisi kaldırılmalı.”

Türkiye’de bildim bileli bir korsan yayın ve dağıtım sorunu var. Bu alanda bugüne kadar verilen mücadele yeterli mi?

"Fiziki kitap korsanlığı hem sektörün çabası, hem de devletin kolluk güçlerinin yasaları uygulamasıyla çok ciddi şekilde gerilerken, akademik kitaplarda başlayan ve devam eden yaygın korsan fotokopinin yanı sıra dijital pdf paylaşımlarıyla bir korsan kitap çoğalması var. Bugün yaratıcıların ve yayıncıların en büyük tehdidi dijital korsanlık; bunun önüne geçmek için acilen 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun yenilenmeye ihtiyacı var.”

Benim bildiğim, bir zamanlar ülkemizde yalnızca büyük kentlerde değil, Anadolu’nun birçok kent ve kasabasında da çok sayıda kitabevi vardı. Ama giderek pek çok kitabevi kapandı. Devletin daha çok kitabevi açılmasını özendirmesi gerekmez mi?

“Evet, ne yazık ki nüfusumuza göre kitabevi sayımız az ve gittikçe de e-ticaret indirim savaşları nedeniyle kitabevleri dev internetten kitap satan portallarla rekabet edemediği için kapanmaya başladı. Bizim sektördeki tüm paydaşlarımızla birlikte hazırlayarak Kültür Bakanlığı’na sunduğumuz ve Cumhurbaşkanlığı’nda yasalaşmayı bekleyen Yazılı Kültür Koruma Kanun Taslağı yasalaşırsa kitabevlerinin daha önce sözünü ettiğim vergi muafiyetleri dışında yaşaması için gerekli tedbirler alınmış olacak ve daha fazla kitabevinin ülkemizde faaliyet göstermesi sağlanacak. Bu kanun taslağında Almanya, Fransa, İtalya, İspanya, Hollanda, Güney Kore gibi ülkelerde olduğu gibi kültürün taşıyıcısı olan kitabevlerinin korunmasını ve gelişmesini sağlamak için yıkıcı indirimler yapılmamasını sağlayacak. Açılan kitabevleri de kalkınmada öncelikli yörelere verilen desteğe benzer biçimde, her türlü vergiden ve SSK primlerinden muaf tutulmalı.”

Kütüphaneler bir ülkenin kültür ve tarih belleğidir diye düşünüyorum. Türkiye’de kütüphane sayısı yeterli mi? Kütüphanelere yeni yayınların ayrım yapmadan alınması ve okurların kullanımına sunulması gerekmez mi?

Kocatürk, kütüphane sayımızın, her geçen gün yenisi açılmasına rağmen, yeterli olmadığı kanısında. Ancak yerel yönetimlerin de kütüphane sayısının artırılmasıyla ilgili ciddi çabalarının olması gerektiğini söylemeden edemiyor:

“Ayrıca Milli Eğitim Bakanlığı’nın bütçe ayırıp kitap satın alarak okullarımızda sınıf ve okul kütüphanelerini oluşturması da gerekiyor. Halk kütüphanelerine kitap alımında Kültür ve Turizm Bakanlığı’yla işbirliği içinde başvuru esasıyla bize göre kısıtlı bütçeyle olabildiğince ayrım yapmadan kitap alınabiliyor. Yeterli mi, elbette yeterli değil; ayrıca ihale mevzuatı dışında tutularak yayıncılardan kitap alımı sağlanmalı; hele hele bu enflasyonist ortamda neredeyse indirimsiz kitap alınarak sektör desteklenmeli.”

Kültür, sanat ve edebiyatın gelişmesinin önündeki en büyük engellerin başında sansür ve yasaklamalar geliyor. Kocatürk’ün bu konudaki görüşü kısa ve kesin:

“Çok haklısınız, uzun zamandır kitap yasaklamaları ve yargılanmalar sansür ve otosansürün hayatımızdan çıkmasını engeller hale geldi. Her yıl düzenlediğimiz yayınlama özgürlüğü raporlarımızda ne yazık ki yasaklamalar, kitap toplatmalar, sosyal medya linçleri, kütüphanelerde kitapların erişime kapatılması konu olmaya devam ediyor.”

Bütün bu engeller ve kösteklerin yanı sıra Türkiye’de bir de Muzır Kurulu var. Bu kurul temelde nasıl bir işlev görüyor?

“Benzer kurullar başka başka adlarla ve farklı yapılarıyla bazı gelişmiş ülkelerde var, ama yasaklama kararları almak yerine bazı uygulamalarıyla geliştirme ve yönlendirme işlevi görüyorlar. Ülkemizdeki Muzır Kurulu, Cumhurbaşkanlığı sistemine geçildiğinde Aile ve Sosyal Yardım Bakanlığı’na bağlı olarak nasıl bir uzman kurulundan oluştuğunu bilemediğimiz yapısıyla dünyada birçok ülkede milyonlarca kopya satmış çocuk ve ilk gençlik kitaplarına yasaklar getirdi. Hatta hızını alamayıp yetişkinler için yıllar önce yazılmış kitaplara da yasaklar getirdi. O kadar ki, çocuk tacizlerine karşı yazılmış kitaplara bile sayfaların bağlamından koparılarak yasaklar getirildi. Toplumun belirli bir kesiminin bakış açısını yansıtan yasaklamalar ne yazık ki devam ediyor. Öyle ki, Muzır Kurulu çocuk kitaplarındaki gökkuşağına bile tahammül edemez halde; üstelik ne yazık ki bazı yayıncılar da kitaplarındaki gökkuşağı resimlerini kaldırarak otosansür yoluna gitti. Muzır Kurulu bir nevi Sansür Kurulu gibi işliyor.”

Gerek Milli Eğitim Bakanlığı, gerek bazı kamu kuruluşları yayınevleriyle rekabet içinde. Kocatürk bu durumu nasıl değerlendiriyor?

“Yayıncılık sektöründen yüzde 29 oranında pay almasıyla Milli Eğitim Bakanlığı ülkenin en büyük yayıncısı konumunda. Milli Eğitim Bakanlığı mevzuatı ve eğitim programlarını geliştirmesi dışında yayın sektöründen tamamen çekilmeli ve 80 bin kişiye istihdam sağlayan yayıncılık sektörüyle rekabet etmemeli. Diğer kamu kurumları ve belediyeler kamu kaynaklarını kullanarak ehil olmayan ellerle ve yayıncılığımızın telif ihracına da konu olabilecek kitapları da yayınlayarak yayıncılarla rekabet ediyorlar.”

Gelişmiş ülkelerde devletin yayıncılığa yaklaşımından örnekler vermek aydınlatıcı olabilir.

“Gelişmiş ülkelerde özel kanunlarla kamu hizmeti gibi gördükleri yayın sektörünü koruyan yapılar var ve yayıncılığı rekabetten koruyan yasalara sahipler. Örneğin, devlet hiçbir gelişmiş ülkede yayıncılık yapmaz, yayıncılığın serbestçe yapılabilmesi için mevzuatı ve ortamı hazırlar.

Almanya’da kitaplarda hiç indirim uygulanmaz. Fransa’da yüzde 5, İtalya’da yüzde 10, İspanya’da yüzde 15, vb. maksimum indirim uygulamasıyla kültür taşıyıcısı kitapçıları büyük eticaret firmalarının yıkıcı indirimlerinden koruyarak hayatlarını sürdürmesini sağlarlar.

Başta Almanya, Fransa, vb. ülkelerde yaygın ve bütçeli kütüphanelerle insanların kitaplara erişimi sağlanır. Bir ziyaretinde sohbet etme şansı bulduğum Dünya Kütüphaneciler Derneği Başkanı, yöneticisi olduğu Nürnberg Halk Kütüphanesi’nin yıllık satın alma bütçesinin 12 milyon Euro olduğunu ve ülkede 13 bine yakın kütüphane bulunduğunu söylemişti. Bu bütçelerin yerel kitapçılardan sağlanıyor olması da çok önemli tabii.

Güney Kore de üç yılda bir gözden geçirdiği yayıncılığı geliştirme kanunuyla yayıncılığı kamu hizmeti gibi görüp destekleyerek kitapçıların gelişmesini, kütüphanelerin yaygınlaşmasını ve çeşidinin güncellenerek artırılmasını diğer gelişmiş ülkelerdeki gibi sağlamış bulunuyor; bugün 6 milyar doları aşan yayıncılık sektörü büyüklüğüyle dünyada dördüncü sıraya yerleşmiş durumdalar.”

Kenan Kocatürk, yıllardır hem Literatür Yayınları’nın hem de yayın dünyamızın sivil toplum kuruluşu olan Türkiye Yayıncılar Birliği’nin başında. Diyeceğim, ülkemiz yayıncılığının durumunu da gereksinimlerini de en yakından gözlemleyen ve bilen kişilerden biri. Kocatürk’ün yayıncılık alanı için önerdiği destekleri kim sağlayacak? Kuşkusuz, devlet ve iktidar. Devletin ya da devleti elinde tutan iktidarın yayınevlerine, yazarlara, çevirmenlere yaklaşımındaki ilgisizlik ve umursamazlık ise apaçık gözler önünde. Umursamazlığın ötesinde, kültürün üreticileri ve yaratıcılarına destek vermekten uzak, kendi ideolojisine uygun düşmeyen kitaplara, yazarlara sansürcü ve yasakçı bir anlayışla yaklaşan bir tutum, besbelli, yayıncılığın önündeki en büyük engel…

Kaynak:  https://t24.com.tr/yazarlar/celal-uster/yayinciligin-onundeki-en-buyuk-engel,41127

T-Soft E-Ticaret Sistemleriyle Hazırlanmıştır.