09 Temmuz 2025

Osman Şenkul - Yüksek faiz ile iflaslar 7 kat arttı, inşaat ve tekstil sektörleri zorda

osman-senkul-yuksek-faiz-ile-iflaslar

Yüksek faiz ile iflaslar 7 kat arttı, inşaat ve tekstil sektörleri zorda 

Osman Şenkul

Milattan önce 4. Yüzyıl’da (MÖ. 360-370), ABD’nin 21. Yüzyıl’ın başındaki ünlü şirket ve banka kurtarma operasyonlarından 2000 yıldan da uzun süre önce, antik Roma’da şirket kurtarmaların ilk örnekleri yaşandı. Söz konusu dönemde, Roma devleti, zor duruma düşen kuruluşları, borçlu bireyleri kurtarmak için, tıpkı 2008 krizinde ABD’de olduğu gibi, büyük maliyetleri olan kurtarma programlarını uygulamaya koydu. Ancak sonuç, hiç de iç açıcı olmamıştı; bunun temel nedeni de Romalı politikacıların kurtarma programını, “yandaşı kayırma” yandaş olmayana “el uzatmama” anlayışıyla yürütmüş olmalarıydı.

O dönem Roma toplumunda yaygın olan “iflaslar”ın arkasında, “yandaşı kayırmak için, karşıtı soy” anlayışı vardı. Yaygın deyişte olduğu gibi, “Roma bir günde kurulmadı” ve imparatorluk politikacılarının yanlı ekonomik anlayışlarına karşın, yıkılması da oldukça uzun zaman aldı.

Antik Roma’da, borç ve faiz afları çok kez yapıldı; bunların ilk örneklerinden biri de MÖ. 367’de, ekonomide belirsizliklerin yaşandığı, -Roma tarihine “kaotik dönem” olarak geçen-, Licinius Stolo’nun, Tribunus (tribün-Halk Temsilcisi) olduğu dönemde oluştu. Dönemin Roma devlet yönetimi, Senato’dan bugünkü anlamıyla tam bir “faiz affı” olan bir yasa geçirdi. Bu yasa, borçluların üç yıllık bir dönem için tüm faizlerini affediyordu; bir başka deyişle, yasanın çıktığı tarihte, üç yıl öncesine kadar dayanan tüm borçların faizleri siliniyordu. Ancak, bu faiz affı da durumu kurtarmaya yetmedi ve MÖ. 352’de Senato’dan bir yasa daha geçirildi; bu kez, tüm borçlar, borçlular tarafından devlete geri ödenmek koşuluyla, alacaklılara devlet hazinesinden ödendi.

Eski Roma’da bu olup bitenlerden neredeyse 24 yüzyıl sonra, Türkiye’de son dönemde de benzer gelişmeler yaşandığına tanık oluyoruz. Örneğin, iflas eden şirket sayısında, özellikle de geçen yıl başlayan hızlı bir artış yaşanıyor. Türkiye genelinde 2020 yılında 121, 2021 yılında 116 şirket iflas ederken, 2022 yılında biraz da finansal desteklerin katkısıyla bu sayı 2022 yılında 69’a ve 2023 yılında da 65”e kadar geriledi. Ancak, faizin jet hızıyla yükseldiği 2024 yılında iflas eden şirket sayısında patlama yaşandı. Yüksek faize bağlı ekonomik zorlukların yoğunlaşmasıyla iflası karara bağlanan şirket sayısı yaklaşık 7 kat artarak 465’e yükseldi.

Adalet Bakanlığı ve konkordato‑iflas takip platformlarının raporlarında yer alan verilere göre, yılın ilk yarısında (Ocak-Haziran) iflas eden şirket sayısındaki artış daha da hız kazandı. Özellikle 19 Mart operasyonlarının da etkisiyle, 2025 yılının ilk yarısındaki iflaslar, 2024 yılının tamamındakileri yüzde 19 ve geçen yılın ilk yarısındakileri de yüzde 101 aşarak 553 düzeyine kadar yükseldi.

İlgili sektör temsilcilerinin değerlendirmelerine göre, tüm iflasların yüzde 54’ünün yaşandığı inşaat ve tekstil sektörlerinde kırılganlık da oldukça hızlı artıyor. SGK verilerine göre, Türkiye genelinde tekstil ve moda sektöründe son iki yılda 4 bin 504 işyeri kapanırken, sektördeki istihdam Ocak 2024'te 1 milyon 225 bin kişi iken 2025’te 1 milyonun altına düştü. 2025'in ilk üç ayında tekstil ve moda sektörlerinde 2.147 şirket faaliyetlerini durdururken, sektördeki istihdam 35.460 azaldı. 2022 yılı sonundan bu yana şirket sayısı 7.096 azalırken, 298.000'den fazla iş kaybı yaşandı; toplam istihdam 1.222 milyondan 923.000'e düştü.

Mısır-Türkiye İş Konseyi'ne göre, Nil Vadisi'nde şu anda 200'den fazla Türk tekstil fabrikası faaliyet gösteriyor; dolayısıyla, Türkiye’nin 2021'de 118 milyon dolar olan Mısır ile tekstil ve giyim ticaretindeki fazlası, 2024'te 171 milyon dolar açığa gerilemiş durumda.

Ayrıca, yalnızca 2025 yılının ilk yarısında 289 'tekstil' şirketi konkordato ilan etti. Aynı dönemdeki iflasların en büyük bölümü 155 ile inşaat sektöründe yaşanırken, bunu 141 ile tekstil, 112 ile de gıda-tarım sektörleri izledi. Bunların dışında madeni ürünler sektöründen 39, otomotivden 38, makine ve ekipmandan 34, nakliye sektöründen 32, matbaa/yayıncılık sektöründen 31, turizmden 25, sağlık sektöründen 19, akaryakıt sektöründen 16, mobilya sektöründen 15 şirket iflas ederken, 10 holding ve diğer tüm sektörlerden de toplam 205 şirket iflas etti.

Bu arada, son yıllarda konkordato ilan eden şirket sayısında da hızlı yükseliş yaşandı. Pandemiye bağlı durgunluk dönemi sayılan 2021 yılında 1.914, 2022 yılında 1.587 firma ve 2023 yılında 1.516 firma konkordato ilan etti. Ancak, pandemi sonrası toparlanmaya karşılık, yine yüksek faiz ve artan enflasyonun etkisiyle 2024 yılında konkordato eden firma sayısı tam yüzde 131 artışla 3.497’ye fırladı ve bu yılın yalnızca ilk beş ayında da 2.235 düzeyine kadar yükseldi.

Yeni açıklanan verilere göre, İstanbul Sanayi Odası (İSO) ikinci en büyük 500 şirketinin 2024'te vergi öncesi kar ve zarar toplamı yüzde 63,8 düşüşle 95 milyar liradan, 34 milyar liraya geriledi. Satış karlılığı oranı ise yüzde 8,2'den yüzde 2,1'e inerken, bu oran son on yılın ortalaması olan yüzde 7'nin oldukça altında kaldı. Daha da önemlisi,  İSO İkinci 500’de üretimden satışlardaki reel gerileme üst üste 3’üncü yıla girerken, bunların arasında zarar eden kuruluş sayısı yüzde 121 artarak 159’a çıktı. Ayrıca bu şirketler, yıl boyunca çalışıp elde ettikleri faaliyet karının yüzde 81’ini de, yine yüksek faiz etkisiyle finansmana harcamak zorunda kaldı.

Tüm bu art arda yaşananlardan da anlaşıldığı gibi, özellikle yüksek faiz ve yüksek enflasyon döneminde artan ekonomik kırılganlık yalnızca birkaç sektörle sınırlı kalmadı, geniş bir hizmet ve sanayi alanına yayıldı. Bu gelişmeler, elbette öncelikle şirketlerin sahiplerini ve binlerce çalışanını ilgilendiriyor.  Ancak, etkileşim yalnızca bununla sınırlı kalmıyor; çünkü, birçok ülkede olduğu gibi, Türkiye’de de toplam kamu gelirlerinin içinde vergilerin payı oldukça yüksektir. Bunun en önemli sonucu da, ekonomde büyümenin baskılanması ve toplumda yoksulluğun giderek geniş bir tabana yayılmasıdır.

Yıllara göre küçük değişiklikler gösterse de genel olarak, vergilerin toplam kamu gelirleri içindeki payı yaklaşık yüzde 85 - 90 dolayındadır. Örneğin, 2024 yılındaki 6,9 trilyon lira olan toplam bütçe gelirlerinin 6,1 trilyon lirası vergiler kaynaklıydı. Elbette bunun büyük bölümünü gelir vergisi ve kurumlar vergisinin yanı sıra, hepimizin hergün yaptığı tüm alışverişlerde ödediği Katma Değer Vergisi (KDV) ve Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) oluşturuyor. Bütçenin bunun dışındaki bölümünü de, teşebbüs ve mülkiyet gelirleri, alınan bağışlar, yardımlar, faiz ve özelleştirme gelirleri, ve elbette trafik, gecikme vs. gibi para cezaları oluşturuyor.

Bu rakamlar, Türkiye’deki ekonomik sıkıntıların şirketlere olan etkisinin ciddi boyutlarda olduğunu net biçimde ortaya koyuyor. Türkiye'nin ikinci 500 büyük şirketi arasında dahi birçok şirket zarar yazarken, ayrıca binlerce şirket de zarar ediyor ve borç batağında debeleniyor. Bunun anlamı, kamu gelirlerinin bir bölümünü oluşturan kurumsal vergiler büyük ölçüde düşüyor. Bir başka deyişle, zaten dış kaynaklara bağımlı kamu gelirlerine içeriden gelen desteklerin artırılması giderek daha da zorlaşacak ve dolayısıyla kurumsal batış kaçınılmaz olacak.

Bu gelişmeler, Türkiye ekonomisinde son dönemde yaşanan sert düşüşü 19 Mart operasyonlarına bağlayan çoklarına karşın, söz konusu çöküşün aslında bir yıl önce, ağır faiz ve yükselen enflasyon döneminde başladığını açıkça gösteriyor. Dolayısıyla, 19 Mart operasyonlarının da, o sıralarda henüz açıkça ortaya çıkmamış bu ciddi ekonomik gelişmeleri gölgelemeyi sürdürmek amacıyla planlandığı izlenimi veriyor.

Türkiye’de son dönemde hızla yükselen enflasyon ve ağır sonuçları olan artan işsizlik, ister istemez eski Roma’da yaygın olan “yandaşı kayırmak için, karşıtı soy” anlayışının ne kadar etkili bir şekilde uygulandığına ilişkin yorumları doğrular gibi görünüyor. Yaygın deyişte olduğu gibi, “Roma bir günde kurulmadı” ve imparatorluk politikacılarının yanlı ekonomik anlayışlarına karşın, yıkılması da oldukça uzun zaman aldı. Bu nedenle, böylesi durumdan günümüzdeki çıkış yolunun da, “Yakarım Roma'yı da yakarım ben, Bulurum seni yine bulurum, Olurum yine senin olurum, Deliyim gözü kara deliyim” diyenler de giderek artıyor.

NOT: Önümüzdeki hafta yıllık izinde olacağımızdan dolayı, bültenlerimizi göndermeye bir sonraki hafta göndermeye devam edeceğiz. Görüşmek dileğiyle.

T-Soft E-Ticaret Sistemleriyle Hazırlanmıştır.