11 Nisan 2025

Osman Şenkul - Trump’ın gümrük vergilerinin yaratacağı resesyon küresel ekonomiyi sarsacak

osman-senkul-trumpin-gumruk-vergilerinin-yaratacagi-resesyon-kuresel-ekonomiyi-sarsacak

Trump’ın gümrük vergilerinin yaratacağı resesyon

küresel ekonomiyi sarsacak

Osman Şenkul

 

Dünya tarihinin en ağır sonuçları olan ekonomik krizlerinin başında, İkinci Dünya Savaşı’nın kapısını da araladığı söylenen “1929 Ekonomik Krizi (Büyük Buhran)” gösterilir. Amerika’da ortaya çıkıp, tüm dünyayı kasıp kavuran Büyük Buhran, geride bıraktığı benzersiz etkiler ve onların izleri nedeniyle tarihte önemli bir yere sahiptir.

 

Kanada kökenli Amerikalı Ekonomist ve Yazar, Harvard Üniversitesi Ekonomi Profesörü John Kenneth Galbraith (1908-2006), Amerika’da krizi çözmeyi vadeden Franklin Delano Roosevelt’i iktidara taşıyan Büyük Burhan öncesini analiz ederken, dönemin Amerikan toplumunun, “yoksul olsalar da çoğu kendi kendine geçinebilen ya da eskisine göre daha zengin duruma gelen insanlardan oluştuğunu” vurgular ve bu dönemde Amerikan ekonomisinin oldukça parlak bir dönem yaşadığını belirtir. Galbraith’in hesaplamalarına göre, 1925’ten krizin patladığı 1929 yılına kadar olan dönemde, ABD genelinde üretim işletmelerinin sayısı 184 binden, yaklaşık 23 bin artışla 207 bine ve bu işletmelerin toplam üretimlerinin değeri de, dönemin fiyatlarına göre 61 milyar dolardan 68 milyar doların üzerine yükseldi.

 

Yine aynı dönemlerde, üretimi hızla yükselen otomobil sahipliği de üst sınıflardan, orta sınıflara doğru yayılarak, ekonomik gelişmenin de simgesi olmuştu. Galbraith’in araştırmalarında kullandığı verilere göre, 1921 yılında üretilen otomobil sayısı 1,5 milyon düzeyindeyken, 1929 yılına gelindiğinde iki kattan da çok artarak 4,8 milyona ulaştı.

 

Otomobil üretiminin hızla artması, aynı zamanda Amerika’da inşaat sektörünün de olağanüstü bir hızla büyümesini destekledi. Otomobilin yaygınlaşmasına bağlı kolay ulaşımın giderek daha erişilir duruma gelmesinden kaynaklı olarak, bireyler ve aileler, ABD’nin New York, Los Angeles, Chicago, Washington, Houston, Philadelphia, Boston gibi dev kentlerin çevresinde binlerce konut inşa edip taşındılar. Böylesine bir nüfus akımı, kentlerdeki iş alanlarının da gelişmesinin yolunu açtı. Ayrıca, artan otomobil sayısının yarattığı gereksinime bağlı olarak, ayın zamanda hem kent içlerinde hem de kentler arasında ulaşım için yapılan modern yollar da inşaat sektörünü oldukça güçlü bir şekilde destekledi.

 

Ancak, ekonomi bu denli hızla gelişirken, bir yandan da uygulanan ekonomi politikaları, o büyük ekonomik krizin de yolunu açıyordu. Galbraith’in yanı sıra, başka birçok ekonomist ve tarihçiye göre, ABD ve dolayısıyla tüm dünyanın 1929 Ekonomik Krizi’ne sürüklendiği süreçte, ABD hükümetlerinin uyguladığı dış ticaret politikasının etkisi de oldukça büyük oldu.

 

Birçok araştırmacı, bunun temelinde ise, 1450-1750 yılları arasında 300 yıl boyunca geliştirilen ve uygulama alanı bulan bir iktisadi düşünce akımı olan “merkantilizmin” yer aldığını vurguluyor. Özetle merkantilizm, devletin gerçek zenginliğini değerli madenlerin oluşturduğunu savunur ve ülkeye değerli madenlerin girişini ve ülkeye giren değerli madenlerin de yeniden çıkmaması için ihracatı teşvik eden, ithalatı ise sınırlayan korumacı politikaların uygulanmasını temel alır. Bir başka deyişle, ihracatı alabildiğine artırmayı temel alan bu sistem, ithalatı ise olabildiğince sınırlayıcı önlemleriyle öne çıkar.

 

ABD’de büyük kriz öncesi dönemde korumacı dış ticaret düzenlemelerinden biri, ithal mallara yüksek gümrük vergileri getirerek korumacılığı arttıran, 1922 yılında yürürlüğe giren “Fordney-McCumber Yasası”ydı. Tarife savaşlarının erken işareti olarak da kabul edilen bu yasa, Amerika’nın II. Dünya Savaşı öncesinde yürürlüğe koyduğu gümrük tarifelerini belirleyen en önemli yasalardan biri oldu ve hemen ardından Avrupa ülkeleri de misilleme olarak kendi tarifelerini yükseltmeye başladı. Aynı zamanda bütünüyle bakıldığında ithalatta en yüksek nominal gümrük vergisi oranlarını içeren düzenlemelerden biri oldu. Böylece, ABD pazarı Avrupa tarım ve sanayi ürünlerine kapatırken, Avrupa pazarlarını da ABD mallarına kapatan karşılıklı gümrük tarifelerinin devreye alınmasının yolunu açmış oldu.

 

Büyük Buhran’ın koşullarını oluşturan bu temel nedenin yanında, ABD’nin başka ülkelere verdiği toplam 10 milyar doları bulan borçlar ve ABD’li özel girişimcilerin Avrupa, Asya ve Latin Amerika pazarlarına yine 10 milyar doların üzerinde olduğu hesaplanan yatırımlar gösteriliyor. Ancak, o dönemin ABD yönetiminin yükselttiği gümrük vergilerinin etkisiyle, borçlu ülkelerin ihracat yapamamaları nedeniyle, borçlarını da ödeyemediler. Kısacası, dış ticaret fazlası veremeyip, döviz biriktiremeyen borçlu ülkeler de borçlarını ödeyemez olmuşlardı; bu durum da ABD için, verilen borçların tahsil edilememesi ve dolayısıyla bütçe açıklarının büyümesi anlamını taşıyordu. Bu nedenle, piyasadaki paranın kontrolüyle yükümlü ABD Merkez Bankası (Fed) 1928 yılı başlarında “sıkı para politikası”na geçti ve bu politika uygulaması, Büyük Buhran’ı tetikleyen Ekim 1929’daki “borsa çökşü”ne kadar sürdü.

 

Borsanın çöküşüyle başlayan ekonomik kriz, tüm dünyaya yayılarak, ağır yoksulluklara ve birçok bölgede çatışmalara neden oldu. Büyük Buhran’ın tam da 10. yılında, 1 Eylül 1939'da Nazi Almanyası Polonya'yı işgal ederek II. Dünya Savaşı'nı başlattı. Sonrası biliniyor; II. Dünya Savaşı’nda, dünya çapında çoğunluğu sivil olmak üzere 70 - 85 milyon kişi yaşamını yitirdi. Yeryüzünün şimdiye kadar gördüğü en yıkıcı ve korkunç savaşın maliyetinin ise, yine dönemin fiyatlarına göre 1.5 trilyon dolar olduğu biliniyor. Bu maliyetin yüzde 21’ini ABD, yüzde 20’sini İngiltere, yüzde 18’ini Almanya, yüzde 13’ünü SSCB karşıladı.

 

Yeniden bugüne gelecek olursak; Trump’ın ikinci iktidar döneminin ilk günlerinde ortaya attığı bu merkantilist çıkışlarının nerelere kadar uzanacağını kendisi bilmiyor olsa da, arkasındaki “milyarderler desteği”ni oluşturanların, bu talebi büyük olasılıkla “bilerek talep ettikleri”ni söyleyenler de oldukça çok; çünkü, bu büyük savaşın ardından ABD hızla büyüyerek, “Dünyanın Bir Numarası” düzeylerine tırmandı.

 

Özellikle de, hemen savaşın ardından oluşan “İki Kutuplu Dünya”nın bir tarafının liderliğini eline geçiren ABD, Sosyalist Sistem’in dağılışına kadar da bu koltuğundan kalkmadı; kalkmasını gerektiren detant süreçlerini de, hiç umulmadık yerlerde çatışmalar körükleyerek, koltuğunda oturmaya devam etmek için uzun süre direndi. Fransa ve Almanya'nın gerilimi azaltmak için 1912 yılında ilk kez sözlü iletişim kurup sağladıkları “gevşeme ortamı”nın adı olarak öne çıkan diplomasi terimi detant, onlarca yıl sonra, 1973’te SSCB Lideri Leonid Brejnev ile ABD Başkanı Richard Nixon arasındaki diyaloglarla küresel gündemdeki yerini aldı.

 

Bu dönemlerde zaman zaman, ABD’nin liderliğini yaptığı kapitalist dünyanın “en büyüğü” olma özelliğini yitirmekte olduğuna ilişkin belirtilerin öne çıkması ve iç kamuoyunda karşılık bulması, özellikle Trump’ın partisi Cumhuriyetçiler’in iktidardan uzak kalmasına neden oluyordu. Böylesi durumlarda ilk "Make America Great Again" (Amerikayı Yeniden Harika Yap) çıkışını, dönemin Cumhuriyetçi Parti lideri Ronald Reagan yaptı ve Başkan oldu. Trump da, 2024 seçimleri kampanyasında kullanarak, Beyaz Saray’daki koltuğa ikinci kez oturdu.

 

Trump’ın da, MAGA söylemiyle iktidar koltuğuna oturmayı başardığı yeni döneminde, bazılarının sürekli vurguladığı gibi, yeryüzünü Üçüncü Dünya Savaşı’na sürüklemesi olası görünmese de, sert bir “küresel ticaret savaşından” söz edenler giderek artıyor. Trump’ın yalnızca 10 gün kadar önce ilan ettiği merkantilist çıkışı, küresel ekonominin, ABD’nin ardından “iki ve üç numaraları” olarak anılan Çin ve Avrupa Birliği’nden sert tepkiler aldı. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, tarifeler açıklanır açıklanmaz, Donald Trump'ın kararının “dünya ekonomisine büyük bir darbe” olduğunu söyledi ve gecikmeden karşılık verileceği uyarısı yaptı. Trump'ın, Çin'den ithalatta gümrük vergilerini yüzde 125'e çıkaracağını açıklamasından saatler sonra, Pekin ile ticaret savaşının Washington için “başarısız olacağını” açıklayan Çin de, ABD ithalatına yüzde 84 misilleme gümrük vergisi koydu. Bir başka deyişle, Büyük Buhran öncesinde yaşananların yaklaşık bir asır sonrasında, yine ABD’de, bu kez de, milyarderlerin desteğindeki Başkan Donald Trump’ın ciddi bir “merkantilizm” atağını yaşıyoruz. Bu kez, yalnızca borç verdikleri ülkeleri değil, ABD’nin rakibi görünen tüm ülkelere oldukça yüksek gümrük vergileri uygulayacağını ilan eden Trump, vergilere karşılık vereceğini açıklayan ülkelere de, “Karşılık verirsen daha ağır vergiler gelir, vermezsen ödüllendirilirsin” gibi tehditler de savurdu.

 

Concordia Üniversitesi'nde ekonomi alanında kıdemli öğretim görevlisi Moshe Lander, ABD'nin 1929'daki borsa çöküşünün ardından gümrük vergileri uyguladığı döneme atıfta bulunarak, “100 yıldır bu tür bir gümrük vergisi ticaret savaşı görmedik” dedi. Lander, Washington'un ticaret ortakları misilleme yaptığında bu tarifelerin geri teptiğini söyledi.

 

Tarih tekerrürden ibaret olsa da, önümüzde “bir üçüncü dünya savaşı” olduğunu söylemek elbette anlamsız kalacaktır; ancak, “derin bir resesyon”un kaçınılmaz olacağını söyleyen ekonomistler ve söylediklerinin etkisi de giderek artıyor. Örneğin, Trump'ın küresel gümrük vergilerini duyurduğu açıklamasının hemen ardından, J.P. Morgan, Mart ayı sonunda yüzde 40 olan küresel durgunluk ihtimalini yüzde 60'a yükseltti.

 

ABD ile başlıca ticaret ortaklarının neredeyse her biri arasında tırmanan ticaret savaşı, küresel bir resesyonun kapıda olabileceğine dair tahmin ve endişelerin artmasına yol açtı. CBC News, Reuters, Bloomberg, The Wall Street Journal, CNBC gibi yayın organlarına konuşan ekonomistler, ABD'den yakın zamanda büyük bir geri dönüş görmediğimiz takdirde, bunun neredeyse kaçınılmaz olduğunu söylüyorlar.

 

Bağımsız finansman denetim şirketi RSM Kanada'da Ekonomist olan Tu Nguyen, küresel bir resesyonda bu kayıpların dünya çapında birden fazla ekonomide meydana geleceği uyarısı yaptı: “ABD gümrük tarifeleri konusundaki politika duruşunu değiştirmezse, önümüzdeki altı ay içinde bir resesyonun tanımlanmasını bekleriz. Şu anda bir resesyona girdiğimizi söylemek bence makul olur. Unutulmaması gereken önemli bir husus, bunun tamamen ABD'nin kendi inisiyatifiyle gerçekleştiğidir. Örneğin COVID-19 salgını gibi gafil avlandığımız bir şey değil. Ancak tüm dünya üzerinde bir etkisi var.”

 

Moody's Analytics'in Baş Ekonomisti Mark Zandi, “Bundan nasıl kaçınacağımızı bilmiyorum. Bu, hem ABD hem de dolayısıyla Kanada ve dünyanın geri kalanı için oldukça karanlık bir senaryo” dedi ve Trump'ın “bir çıkış yolu bulamaması halinde” ABD'nin Haziran ya da Temmuz ayından itibaren resesyonun etkilerini hissetmeye başlayacağı uyarısı yaptı ve ekledi: “Eğer her iki ülke de gümrük vergilerini kısasa kısas olarak arttırmaya devam ederse, iki ülke arasında çok az ticaret olacak ve bunun sonuçlarının üstesinden gelmek çok zor olacak.”

 

Kanada Ticaret Odası'nın Baş Ekonomisti Andrew DiCapua, “Gerçek şu ki, ABD resesyona girerse, ekonomilerimizin ne kadar entegre olduğu göz önüne alındığında, Kanada ve Meksika kaçınılmaz olarak en kötü etkiyi hissedecektir” dedi ve ekledi: “Özellikle otomobil gibi ABD tedarik zincirleriyle yakından bağlantılı sektörlerde işten çıkarmalar şimdiden başladı ve bunun işgücü piyasası verilerine yansıdığını görmeye başlıyoruz.”

 

DiCapua, Kanada'nın geçen haftaki gümrük tarifelerinden etkilenmemiş gibi görünmesine rağmen, “Gerçek şu ki, ABD resesyona girerse, ekonomilerimizin ne kadar entegre olduğu göz önüne alındığında, Kanada ve Meksika kaçınılmaz olarak en kötü etkiyi hissedecektir. Özellikle otomobil gibi ABD tedarik zincirlerine yakından bağlı sektörlerde işten çıkarmalar şimdiden başladı ve bunun işgücü piyasası verilerine yansıdığını görmeye başlıyoruz” diye ekledi.

 

Ekonomistler, küresel tarifeler malları daha az erişilebilir ve daha pahalı hale getirdikçe, tüketicilerin satın alma ve yatırımlardan geri çekileceğini, talebi azaltacağını ve işten çıkarma olasılığını artıracağını tahmin ediyor. Resesyonda işe alımların azalması ve daha fazla işletmenin iflas etmesi, zam almayı ya da iş değiştirmeyi zorlaştıracaktır. Bu arada hayat daha da pahalılaşacak.

 

Tüm bu gelişmeleri ve ilk yansımalarını, tarihsel zemine oturtarak analiz ettiğimizde, Trump’ın merkantilist çıkışının ardından, küresel ekonomiyi ağır şekilde etkileyecek bir resesyonun kaçınılmaz olduğu anlaşılıyor. Burada önemli olan, resesyonun egemenler tarafından nasıl kullanılacağıdır; bir başka deyişle, resesyon en çok hangi ülkeleri ve daha da önemlisi bu ülkelerdeki hangi katmanları ne ölçüde etkileyeceğini öngörecek çalışmaların yapılıp, buna göre önlemlerin bugünden hazırlanmasıdır; bu konuda, ülke yönetimlerinin yanı sıra, sivil toplum kuruluşlarını da oldukça yoğun bir gündemin beklediğini unutmamak gerekir.

 

Yapılan analizler ve öngörüler, ağır resesyon koşullarının küresel ekonomiyi derinden sarsacağını gösteriyor.

 

 

 

Merkantilizm: XV. yüzyıl ile XVIII. yüzyıl arasında egemen olmuş, ticaret burjuvazisinin çıkarlarını öne alan, bolluğun üretim alanında değil ticarette ve anamal birikiminde olduğunu öne süren öğreti. (Oxford)

 

 

 

 

 

T-Soft E-Ticaret Sistemleriyle Hazırlanmıştır.