Osman Şenkul - Mezopotamya'da başlayan yeşil katliamı zeytinlik talanı, orman yangınlarıyla sürüyor

Mezopotamya'da başlayan yeşil katliamı zeytinlik talanı, orman yangınlarıyla sürüyor
Osman Şenkul
Mezopotamya, uygarlığın beşiği sayılır. İnsanlık tarihinde birçok “ilk” bu topraklarda yaşandı. Bunun en temel nedenlerinin başında kuşkusuz, Mezopotamya’nın tarıma elverişli verimli toprakları ve insan yaşamını da kolaylaştıran iklimi geliyordu. Mezopotamya baştan sona ormanlıklarla kaplıydı. Nüfus artıp tarım da geliştikçe ormanlardan açılan alanlar verimli arazilere dönüşüyordu. Evliya Çelebi'ye atfedilen bir söz de, Anadolu'nun ve Mezopotamya'nın baştan sona ormanlık olduğunu gösteriyor:
“Bir sincap Üsküdar’daki bir ağaçtan zıplayarak ayakları toprağa değemeden Şam’a ulaşır.”
Mezopotamya ve çevresinde tarım ve hayvancılık deneyimlerini derinleştiren ve bu çerçevede ürün çeşitliliğine yönelen insanlar, başlangıçta küçük küçük topluluklar halinde yaşıyorlardı. Ancak, Milattan Önce 8000 ile 6500 yılları arasında Mezopotamya’da yaşayan halklar, tarihin ilk kentlerini kurmaya başladılar. Ekonomideki gelişmelere bağlı olarak kentleşmeye başlayan ortaklaşacı (komünal) toplumlara bir yandan da yeni gelişen ruhban sınıfı katılıyordu.
Ruhban sınıfın üyeleri (rahipler) kentleşmenin tanrıların “isteği” olduğunu söylüyordu. Yeni yeni “dillenmeye” başlayan tanrılar, sıradan insanlarla doğrudan ilişki kurmayacağı için bu isteğini “uyanık rahipler” aracılığıyla kendilerine duyuruyordu. Artık “sömürü” tarih sahnesindeydi. Mezopotamya’nın, obur tanrılarıyla başlayan bu sömürü düzeni, start almıştı; önce tanrılar çoğalacak, çeşitlenecek, sonra azalacak, sadeleşecek ve varlıklarıyla, insanın onlara değil, insanın insana kulluğu giderek kök salacaktı.
“Küçük topluluklar halinde yaşarken, yıl boyunca ürettikleri kendilerine fazlasıyla yeten ilk çiftçi ve hayvan yetiştiricileri, bir başka deyişle ilk “üreticiler” artık tanrıyı “beslemek” giydirmek zorunda kalmaya başlamışlardı. Üretici insanlar yılın büyük bölümünü “tanrı için” çalışmakla geçirdikleri ve kendileri bir deri bir kemik kaldıkları halde, işleri yalnızca tanrı ile insanlar arasındaki ilişkiyi sağlamak olan rahipler günden güne semiriyor, yüzlerinden kan damlıyordu. Tanrılar ve dolayısıyla ruhban sınıf, beslendikçe semiriyor, daha çoğunu istiyordu. Topraklar, üreticilerin hem karınlarını doyurmak, hem de doyumsuz tanrıları beslemek için yetmez olmuştu. Bereketli Mezopotamya topraklarında “çare tükenmez”di elbette; öyle de oldu ve tarihin ilk doğa katliamı başladı.
Mezopotamyalılar, “Tanrıları doyurabilmek” için baltalarıyla kestikleri ağaçların köklerini de elleriyle sökerek, bugün bile Anadolu’da yaygın olarak kullanılan, ormanlardan tarla alanları açma yöntemini başlattılar. Bugün de, altın, gümüş madeni, mermer yatakları aramak ve işletmek ve 10-12 şeritli yollar ve köprüler yapmak için sürdürülen bu 10 bin yıllık yöntemin bir sonucu olarak, bugün Mezopotamya’da orman değil ağaç görmek bile özel çaba istiyor. Mezopotamyalı “dönemin” tanrılarının yüzünden başlayan yeşil katliamı günümüzde, Amazonlar’dan, Kaz Dağları’na, Kuzey Ormanları’ndan, Afrika’nın Serengeti doğal yaşam alanları ve Sibirya’nın tayga ormanlarına kadar geniş bir coğrafyada yürütülüyor.
Tarihte, yükselen kentleşme için gereken yerleşim yerleri ve artan nüfusa bağlı olarak artan beslenme gereksinimleri kaynaklı tarım alanları açmak için başlayan orman talanları, günümüzde, turizm işletmeleri, lüks siteler ve çok daha “önemlisi” kömür ve inşaat malzemeleri için gereken maden ocaklarının açılması için “orman ve zeytinlik talanları”na dönüştü. Zeytinlik ve yer altı madenlerinin çıkarılması için yapılacak talanlar için yasal düzenlemeler yapılırken, turizm işletmeleri, lüks siteler gibi yatırım alanları için de orman yangınları tezgahlanıyor.
Hepimizin tanık olduğu gibi, zeytinliklerin, koruma alanlarının ve doğanın talan edilmesine yol açacak torba kanun teklifi, yaklaşık 26 saat süren görüşmelerin ardından, 19 Haziran günü TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu’nda kabul edildi. Hemen bunun ardından, 25 Haziran günü de, TBMM Genel Kurulu’na İklim Kanunu teklifi getirildi; kısacası, art arda çıkarılan düzenlemelerle bütün bir yaşam ağı hedef alınıyor.
Ancak, daha ağır ve acımasız olanı, art arda çıkarılan orman yangınları, yalnızca ağaçları yok etmekle kalmıyor; onlarca tür orman canlısının tüm yaşam alanları, içindeki binlerce canlıyla birlikte yanıyor, kavruluyor. Geride bıraktığımız Haziran 2025 içinde Türkiye genelinde çok sayıda orman yangınları yaşandı. En yoğun orman yangınları Marmara ve Ege bölgelerinde (İzmir, Manisa, Muğla, Bursa, Sakarya, Tekirdağ), ayrıca Güneydoğu ve Akdeniz bölgelerinde de (Kahramanmaraş, Gaziantep, Antalya) binlerce hektar ormanı ve yaşam alanını yaktı. Daha da önemlisi, bu yangınların çoğu insan kaynaklı olarak değerlendirildi; sosyal medyada dolaşan videoda da görüldüğü gibi, bir şüpheli yakıt döküp kendi evini yaktı ve orman yangını çıktı; bir başkasının ise orman yangınının yayılmasını sağlamak için ateşi geniş bir alana yaymaya çalıştığını görüldü.
Resmi kayıtlara göre, Türkiye genelinde yalnızca Haziran ayının son üç gününde 263 orman yangını çıktı. Bunların önemli bölümü de, tatil köyü ya da lüks site yapımına uygun denize yakın bölgelerde yaşandı. Seferihisar, Menderes, Buca, Gaziemir ve Bornova ilçelerinde büyük yangınlar çıktı. Seferihisar–Kuyucak–Doğanbey hattındaki yangınlar nedeniyle 4 köy, 2 mahalle tahliye edildi, Adnan Menderes Havalimanı uçuşlara kapandı.
Manisa'nın Akhisar ilçesinde 28 Haziran’da başlayan yangın, en az 3 gün sürdü. Karaköy, Yenice gibi mahalleler tedbir amaçlı tahliye edildi. Sakarya (Taraklı) yangını Bilecik–Gölpazarı bölgesine sıçradı; 27–28 Haziran’ı kapsayan 2 günlük dönemde 68 orman yangını meydana geldi. Bursa’nın Osmangazi ve Yenişehir ilçelerinde Haziran ayı sonlarında yangınlar çıktı; köyler tahliye edildi, söndürme çalışmaları yürütüldü. Batıda Tekirdağ'ın Şarköy ilçesi ve doğuda Kahramanmaraş'ın Türkoğlu, Pazarcık bölgelerinde de yangınlar çıktı. Gaziantep’in Nurdağı ilçesi civarında yangın rapor edildi; Muğla'nın Kavaklıdere bölgesinde yangın görüldü. Antalya Gazipaşa civarında Haziran sonu orman yangını çıktı; kısa sürede kontrol altına alındı .
Bildiğimiz ve gördüğümüz gibi, yangınlar, maden ve benzeri nedenlerle ormanların yok edilmesi, çevre, canlı yaşamı ve insanlar üzerinde çok yönlü ve çoğunlukla olumsuz etkiler yaratıyor, biyolojik ve toplumsal yıkımlara ve ekolojik tahribata neden oluyor.
Karbon yutakları olarak, atmosferdeki karbondioksiti emen ormanlar yok edildiğinde bu karbon salınıyor ve sera gazındaki artış hız kazanarak, küresel ısınma şiddetleniyor.
Ayrıca, kökleri toprağı tutan ağaçlar ölünce, toprak yerinde duramaz, sel ve heyelan riski artıyor; erozyon hız kazanıyor. Yağışları düzenleyen ve yer altı su kaynaklarını besleyen ormanlar yok oldukça, kuraklık, su kıtlığı ve çölleşme artarken, hava ve su kalitesi düşüyor. Havayı temizleyen, su kaynaklarını koruyan ağaçlar yok oldukça, hava ve su kirliliği artıyor.
Milyonlarca canlı türü için yaşam alanı olan ormanlar yok oldukça, bu türlerin yok olmasına ya da göç etmesine neden oluyor ve ekosistem dengesi bozuluyor. Ayrıca, belirli türlerin yok olması, zincirleme olarak diğer türleri de etkiliyor; bu da doğadaki dengeyi sarsıyor, endemik türler risk altına giriyor. ormanlık bölgelerde yaşayan canlılar tamamen yok olabiliyor.
Olumsuzluklar, elbette ormanlık bölgelerde yaşayan insanları da sarsıyor. Odun, reçine, tıbbi bitkiler, arıcılık gibi işlerle ormanlardan geçimini sağlayanlar da, yangınların etkisiyle gelirlerinden oluyorlar ve kentlere göç etmek zorunda kalıyorlar. Birçok meyve, bitki ve ilaç hammaddesi sağlayan ormanlar yok oldukça, gıda ve ilaç kaynakları da azalır, sağlık sorunları artar. Hava kirliliği, su yetersizliği ve sıcaklık artışıyla solunum yolu ve bulaşıcı hastalıklar artar. Seller, kuraklıklar ve yangınlar artar, bu da can ve mal kaybına neden olur. Ormanların yok edilmesi sadece ağaçların değil, tüm bir yaşam döngüsünün bozulması anlamına gelir. Ekolojik tahribat; insan sağlığını, ekonomiyi ve gelecekteki yaşam koşullarını doğrudan tehdit eder.
Kısacası, planlı ya da plansız, korumalı ya da koruma kalkanlarının kaldırılmasıyla ortaya çıkan orman talanı, çok önemli rant alanlarının ve dolayısıyla olağanüstü kârlı işletmelerin kurulmasının önünü açsa da, orta ve uzun vadede tüm toplum kesimlerini, doğrudan etkilenecekleri geri dönülmez ağır sorunların ortasına sürükleyeceği ve geleceği karartacağı kaçınılmaz görünüyor. Bu nedenle, geçmişte, uygarlığın beşiği sayılan Mezopotamya’da, günümüz refah ve kalkınmasının tohumlarının atıldığı orman talanlarının, günümüzde, o günlerle kıyaslanamayacak hızda sürdürülmesi, o dönemlerde emeklemeye başlayan uygarlığı, doğup büyüdüğü bu topraklarda adım adım yok etmesi kaçınılmaz görünüyor.
Bu nedenle, zeytinliklerin yok edilmesini engellemek için ağaçlara sarılırken, orman yangınlarını etkisizleştirmek için zorunlu olan havadan müdahalenin temelini oluşturan uçak filosunun yeniden kurulmasının yolunu açacak tüm engellerin de kaldırılmasını desteklemek gerekiyor.