24 Ekim 2025

Osman Şenkul - Eşitsizlik ve yolsuzluk arasındaki bağlantı olarak organize suç

osman-senkul-esitsizlik-ve-yolsuzluk-arasindaki-baglanti-olarak-organize-suc

Eşitsizlik ve yolsuzluk arasındaki bağlantı olarak organize suç

Osman Şenkul

Tarihe geçmiş ünlü suç örgütü Chicago Outfit'in kurucu ortağı ve patronu, Amerikalı gangster ve iş insanı Al Capone (Alphonse Gabriel Capone), 1899 yılında New York'ta İtalyan göçmen ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Al Capone,  gençliğinde Five Points Çetesi'ne katıldı ve birçok organize suç mekanlarında fedailik yaptı. Yıllar sonra Hollywood'un birçok filmine de konu olan Al Capone, yirmili yaşlarının başında Chicago'ya taşındı ve yasadışı alkol tedarik eden bir suç örgütünün başı olan Johnny Torrio'nun koruması oldu ve İtalyan-Amerikan Ulusal Birliği (Unione Siciliana) aracılığıyla siyasi olarak korundu. Çeşitli hayır kurumlarına bağışlarda bulunduğu için de, o dönemde birçok kişi tarafından “günümüzün Robin Hood'u” olarak da görülen Al Capone, çok yerde yaptığı saldırılar sonucu, gazetelerde kendisinden “1 Numaralı Halk Düşmanı” olarak söz edilir oldu. "Scarface" (yaralıyüz) lakabıyla da bilinen Al Capone'un mafya lideri olarak yedi yıllık saltanatı, 33 yaşında hapse girmesiyle sona erdi.

Almanya Brandenburg Teknoloji Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nden Soeren C. Schwuchow, Avrupa Hukuk ve Ekonomi Dergisi'nde (European Journal of Law And Economics) 2023’te yayınlanan makalelerinde, ekip arkadaşlarıyla birlikte, “yoksulluk-eşitsizlik ve yolsuzluk” arasındaki ampirik olarak iyi belgelenmiş ilişki için yeni bir teorik gerekçe oluşturan bir model üzerinde çalıştıklarını vurguluyor.

Makale’nin giriş bölümünde, Al Capone’un yaşamına ilişkin bilgiler verildikten sonra, “Al Capone hükümdarlığının zirvesindeyken, 17 Ekim 1931'de, vergi kaçırmaktan suçlu bulundu ve bir hafta sonra on bir yıl hapis cezasına çarptırıldı. Al Capone'un vergi kaçırma suçundan (muhtemelen emrettiği birçok cinayetten değil) mahkum edildiği bilinen bir gerçektir; ancak, mahkumiyetiyle ilgili iki diğer dikkat çekici durum da kayda değerdir” deniliyor ve ekleniyor:

“İlk olarak, nihayetinde mahkeme kararının verilmesine yol açan soruşturmalar çoğunlukla federal kolluk kuvvetleri tarafından yürütülmüştür; çünkü, yerel yetkililer Al Capone'un büyük çaplı rüşvetleri nedeniyle tamamen yozlaşmıştı (Richman & Stuntz, 2005).

“İkincisi, Capone'un gücünün düşüşünün başlangıcını işaret eden mahkumiyeti, ekonomik gerilemeye yol açan, ancak aynı zamanda eşitsizliğin büyük ölçüde azalmasına neden olan Büyük Buhran'ın başlangıcından önce gerçekleşti. Bu zamanlamanın sadece bir tesadüf olup olmadığını belirlemek imkansız olsa da, Amerikan mafyasının genel olarak benzer bir şekilde gerilediğini belirtmek gerekir.”

“Amerikan Mafyası öncelikle başkalarının (suç) faaliyetlerine koruma sağladığından, ana varlığı kentsel siyasi mekanizmalarla olan geniş bağlantı ağı ve buna eşlik eden mahalli ve kent siyasetindeki önemli etkisidir” denilen makaleye göre, 1950'lerin ortalarında gücünün ve etkisinin zirvesine ulaşan mafya, faaliyetlerine olan ilgiyi artıran kendi başarısının kurbanı oldu. Organize suç sorunu daha sonra siyasi gündeme getirildi ve 1961'in başından itibaren ABD federal hükümeti Mafya'ya karşı ‘ülke çapında agresif bir saldırı’ düzenledi. Bu gelişme, 1963'te Başkan John F. Kennedy'nin ‘Organize Suçla Savaş’ ilanıyla doruğa ulaştı. Amerikan Mafyası'nın, yozlaşmış yerel kolluk kuvvetleri ve kentsel siyasi mekanizmalarla olan simbiyozunun (ortakyaşam) çözülmeye başlamasıyla, çöküşü de başladı.”

Makalede daha sonra, “yoksulluk-eşitsizlik” kavramına ilişkin olarak şu tespitler yapılıyor:

“Modelimize göre, yoksulluk ve eşitsizlik, organize suçu güçlendirerek yolsuzluğu besleyebilir, çünkü yüksek eşitsizlik veya zayıf güvenlik güçlerinin olduğu toplumlarda yerel polis güçleri ile suç örgütleri arasında gizli anlaşma olasılığı daha yüksektir. Kolluk kuvvetleri ve organize suç, uzmanlaşmanın getirdiği verimlilik artışları nedeniyle gizli anlaşma yapmaya güçlü bir teşvike sahiptir. Ancak, mafya üyeleri artık ortak rant maksimizasyonuna inandırıcı bir şekilde bağlı kalamadıklarında ve vatandaşların servetine sahip olabilmek için kolluk kuvvetleriyle rekabet etmeye başladıklarında, aralarındaki anlaşma bozulur.

“Mafya üyeleri, daha sonra, yağmacı fiyatlandırma stratejisine benzer şekilde, polis güçlerini alt ederek, şiddet kullanmadan haraç pazarını tekelleştirirler. Suç ortaklığı, bu nedenle, kurumsal eşdeğerinden çok da farklı değildir; dolayısıyla, benzer politika önlemleri umut verici olmalıdır. Ayrıca, modelimiz, kolluk kuvvetleri ile organize suç arasındaki göreceli güç dengesinde oldukça eşitlik olduğunda, suç örgütünün rant elde etmedeki yüksek verimliliğinin daha büyük bir etkiye sahip olduğunu da göstermektedir. Buna göre, şiddet içeren çatışmaların öngörülebilirliği azaldığında, göreceli gücün şiddet içermeyen unsurları daha önemli hale gelir. Modelimiz, yolsuzluğa karşı güçlü sosyal normların olmadığı durumlarda organize suçla mücadele etmenin daha zor olduğu yorumuna da olanak tanır.

“Eşitsizlik, yoksulluk ve yolsuzluk arasındaki ampirik olarak iyi belgelenmiş ilişki için yeni bir teorik gerekçe oluşturan bir model üzerinde çalışıyoruz. Modelimize göre, eşitsizlik ve yoksulluk, organize suçu güçlendirerek yolsuzluğu besleyebilir; çünkü, yüksek eşitsizlik veya zayıf güvenlik güçlerinin olduğu toplumlarda yerel polis güçleri ile suç örgütleri arasında gizli anlaşma olasılığı daha yüksektir. Dolayısıyla, ortaya çıkan verimlilik artışları nedeniyle, kolluk kuvvetleri ve organize suç, gizli anlaşma yapmaya güçlü bir teşvike sahiptir.

“Ancak, mafya üyeleri artık ortak rant maksimizasyonuna inandırıcı bir şekilde bağlı kalamadıklarında ve bu nedenle vatandaşların serveti için kolluk kuvvetleriyle rekabet etmeye başladıklarında, aralarındaki anlaşma bozulur. Mafya üyeleri, daha sonra, yağmacı fiyatlandırma stratejisine benzer şekilde, polis güçlerini alt ederek, şiddet kullanmadan gasp pazarını tekelleştirirler. Dolayısıyla, suç ortaklığı, kurumsal eşdeğerinden çok da farklı değildir; bu nedenle, benzer politika önlemleri umut verici olmalıdır.

“Ayrıca, modelimiz, kolluk kuvvetleri ile organize suç arasındaki göreceli güç dengesi oldukça dengeli olduğunda, suç örgütünün rant elde etmedeki yüksek verimliliğinin daha büyük bir etkiye sahip olduğunu da göstermektedir. Buna göre, şiddet içeren çatışmaların öngörülebilirliği azaldığında, göreceli gücün şiddet içermeyen unsurları daha fazla önem kazanır. Modelimiz, yolsuzluğa karşı güçlü sosyal normların olmadığı durumlarda organize suçla mücadele etmenin daha zor olduğu yorumuna da olanak tanır.”

Avrupa Hukuk ve Ekonomi Dergisi'ndeki makalenin ayrıntılarına girip, analiz etmeye çalıştığımız sıralarda, Türkiye’de olup-bitenlere ilişkin haberler de dikkat çekmeye başladı. Örneğin, BBC'den Mahmut Hamsici'nin, 22 Ekim 2025 tarihli, "İstanbul'da 'yeni nesil mafya': Mahallelerde neler yaşanıyor?" başlıklı haberinde şöyle deniliyor:

"Eskiden mahallede silah sesi duyunca 'kimin düğünü var?' diye düşünürdük. Şimdi ise 'hangi grup, hangi gruba silah sıkıyor?' diye düşünüyoruz." İstanbul'un Sultangazi ilçesindeki Zübeyde Hanım Mahallesi'nde yaşayan esnaf Hüseyin, bir süredir içinde bulunduğu yeni durumu bu sözlerle özetliyor. Eviyle çocuklarının ilkokulu arasında yalnızca 100 metre var. Ancak artık her gün çocuklarının elini tutarak onları okula götürüp aldığını anlatıyor.

Hüseyin'in aktardığı bu tablo, İstanbul'un farklı semtleri için de geçerli.

Barış Boyun ve Daltonlar suç örgütleriyle ilgili davalar, "yeni nesil mafya" olarak adlandırılan grupların Türkiye'de, özellikle de İstanbul'da yoğun faaliyet gösterdiğini ortaya koyuyor. Bu grupların hangi şartlarda ortaya çıktığını, gençleri nasıl etkilediğini ve semtlerde yaşamı nasıl dönüştürdüğünü İstanbul'un farklı mahallelerinde araştırdık.

Bahçelievler Yenibosna Mahallesi sakini, 50'li yaşlardaki Tekin, yaptığı ticari işler nedeniyle geçmişte geleneksel mafya gruplarını "gözlemleme" fırsatı bulduğunu, şimdi de mahallesinde gençlerin yeni gruplara katılımını gördüğünü söylüyor. "İstanbul'un bu kadar kriminal olduğunu hiç görmemiştim" diyor. Bu duruma en fazla tanıklık eden kesimlerden biri esnaf. Zaten bu tür gruplarla ilgili davalarda, şikayetçiler arasında esnaf önemli yer tutuyor.

İddianamelere göre kimi semtlerde bu tür gruplar yer yer işyerlerinden "haraç, sokak hakkı, ceza ve hükümlü parası" gibi söylemlerle zorla para istiyor. Alamadıklarında ise motorsiklete binmiş kasklı saldırganlar, işyerlerine ateş açabiliyor.

Gazi Mahallesi'nde tekstil atölyesi işleten Ekber'e göre etrafta tefecilik de çok yaygın ve borçlar zamanında tahsil edilmeyince silahlar patlayabiliyor. Aynı mahalleden görüştüğümüz kanaat önderi konumundaki bir esnaf olan Haydar ise "Şimdi mahallede yeni bir durum var" diyor ve ekliyor: "Esnaf son dönemde 'gelecekler' korkusuyla polisi çağırıp dükkanının önünde bekletmeye başladı."

Yenibosna'dan Tekin bu konuda farklı bir gözlemini aktarıyor: "İlla ki kendi halinde esnafa da bulaştıkları vakalar oluyor ama hedef aldıkları esnafın bir kısmı, gayri meşru işler yapan ya da açığı olan ve çok para kazanan adamlar. Onlara gidip, 'Madem bunu yapıyorsun bize pay vereceksin' diyorlar."

Suç örgütleri arasında da sık sık çatışmalar yaşanıyor. Ekber bu durumun kendilerine etkisini örneklerle anlatıyor: "Geçenlerde bir çatışmada ailemden birinin dükkanına kurşun geldi, camları kırıldı. Bu olaylar o kadar arttı ki Heykel Meydanı'nın orada bir kahve var. Sürekli camlarını değiştiriyor."

Esenyurt'ta yaşayan ve bir özel şirkette çalışan Berna, kısa süre önce ailesiyle bir esnaf lokantası açmaya niyetlendiğini ancak bir arkadaşının, dükkan aradığı bölge hakkında "Ne dükkanı? Orada geçenlerde ünlü baklavacı dükkanını taradılar" deyince vazgeçtiğini anlatıyor.

Bu tür "yeni nesil" gruplara ilginin neden arttığı, son dönemin en çok tartışılan konularından biri. Farklı semtlerde yaptığımız görüşmeler hemen herkes, ekonomik sorunların bunda önemli bir payı olduğu görüşünde. Kağıthane'de yaşayan, yeni üniversite mezunu ve iş arayan 23 yaşındaki Özge, durumu şöyle özetliyor: "Bunların hepsinin dar gelirli semtlerden çıkması tesadüf değil." Özge ardından da "mahallelerdeki eğitimin yetersizliğinden, sınıfların kalabalık olmasından ve akran zorbalığının yaygınlığından" söz ediyor.

Yenibosna'dan Tekin'e göre bu grupların büyümesinde ve onlara katılımın artmasında yoksulluk önemli ancak tek başına yeterli bir gerekçe değil: "Sonuçta yoksulluk yeni bir şey değil. Bu dönemin olayı farklı. Uyuşturucu meselesi bence çok önemli. Yurt dışına çıkış isteği de var. Bir de artık ahlak diye bir şey kalmadı."

"Ahlak" konusundaki kaygısını şöyle açıyor Tekin: "Eskiden bu işlerde bir racon vardı, o artık kalktı. Adamı hamile karısının yanında infaz edebiliyorlar. Hiçbir ilke kalmadı." Tekin ayrıca silah temininin de çok kolaylaştığını söylüyor: "Şimdi mesela merdiven altı yapılan CNC silahları da yaygın. Çok uzun süre kullanılmıyor ama adamların işini görüyor."

Kağıthane'den Özge, gençlerin bu gruplara ilgisini anlatırken kuşaklar arası farklara dikkat çekiyor: "Z kuşağı olarak öyle bir noktadayız ki çok çalışsak da üst kuşaklar gibi bir ev, bir araba alamayacağız. O zaman bazı insanlar, 'nasılsa bir şey elde edemeyeceğiz' deyip parasını giyime, kuşama, tatile veriyor. Birileri de bu noktada kısa yoldan para kazanmak istiyor."

"Hızlı para" motivasyonunun bu gruplara yönelimde etkili olduğunu savunan Özge, kadın arkadaş çevresinden de bir örnek veriyor: "Only Fans inanılmaz yayılmış durumda. Benim arkadaşlarımdan bir sürü yapan var. Onlarla konuştuğumda 'Ya ne olacak ki?' diyorlar."

İngiltere merkezli OnlyFans sitesinde içerik üreticileri kişiye özel cinsel içerik paylaşıp bunun karşılığında para alıyor.

Cumhuriyet gazetesinde de, 23 Ekim'de yayınlanan, "Daltonlar, Casperlar, Redkitler, Çirkinler, Şirinler... Yeni nesil çetelerin mahallelerinden izlenimler!" başlıklı haberde de, "İstanbul’da son yıllarda motosikletle işlenen cinayetler ve silahlı suçlarda belirgin bir yükseliş yaşanırken, 'yeni nesil çete' olarak anılan; çoğunluğu gençlerden hatta 18 yaş altı çocuklardan oluşan silahlı çetelerin sayısı hızla arttı. Daltonlar, Casperlar, Redkitler, Çirkinler, Şirinler gibi isimlerle bilinen bu grupların hâkim olduğu mahallelerden çarpıcı gözlemler…" deniliyor.

Beyoğlu'na bağlı Piripaşa Mahallesi'nde büyümüş, şimdi bir kafede çalışan Cüneyt'le buluştuğumuzda, bu tarz gruplara karışan iki eski arkadaşının hikayesini anlatıyor. İlk hikayede, Cüneyt'in arkadaşı hâlâ hayatta:

"Liseyi birlikte okuyorduk. Okulu bıraktı. Konfeksiyonda çalışmaya başladı. Mahalle abileriyle takılırken uyuşturucuya başladı. Torbacılığa başladı. Kendine ev kiraladı. Altına araba aldı. Eskortlara gidiyordu. Sonra tetikçiliğe başlamış. O sırada koptuk. Adam vurmuş, vurulmuş, hapse girmiş. O dünyada epey yükselmiş."

Cüneyt, bu süreçte ailenin de sorumluluğu olduğunu düşünüyor: "Arkadaşım eve para götürdüğü zaman anne, babası ona 'Bu yaşta bu kadar parayı nereden buldun?' diye sormadı. Ailesine ev aldı, aile daha da mutlu oldu."

Cüneyt ikinci hikayedeki arkadaşınınsa öldüğünü anlatıyor: "Yine lise arkadaşım. Okul bitince önce mahallede ufak tefek vurdu kırdı işlerine başladı. Çevresine adam topladı. Sonra daha üstlerden birilerine monte oldu. O dönem koptuk. Haliç'te bir kafe vardı, onu işletmeye başladı. Rakip bir grup, takıldığı kızlardan birine 'Sana para verelim yerini söyle' demiş. Kız da konum atmış. Geldiler, çocuğu kendi mekanında öldürdüler."

Kağıthane'den Ahmet ise çocukken sık sık alay edilen, kendisinden küçük bir arkadaşının bu gruplardan birine katıldığını, çatışmada yaralandığını, hapse girip çıktığını anlatıyor. Hâlâ görüştüklerini belirten Ahmet, "Öyle bir dünyada olmasına rağmen biraraya geldiğimizde ilginç bir şekilde gayet normal görünüyor. Bu konuları hiç konuşmuyoruz" diyor.

Yine Cumhuriyet’in haberinde, Emniyet Genel Müdürlüğü'nün 16 Ekim'de yayımladığı 2025 Uyuşturucu Raporu'na göre, 2024 yılında "sentetik ecza" olarak bilinen, uyuşturucu etkisi taşıyan ilaçların yakalanma oranının bir önceki yıla kıyasla yüzde 227 arttığına dikkat çekilerek, şöyle deniliyor: “Uyuşturucu nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı yüzde 42 yükselirken, uyuşturucu bağlantılı şüpheli sayısı da yüzde 20 artarak 374 bin 948'e ulaştı.”

Görüştüğümüz kişilere göre, semtlerde uyuşturucuya erişim cep telefonu uygulamalarının da etkisiyle her zamankinden daha kolay hale gelmiş durumda.

Gazi Mahallesi'nden Ekber ise son dönemde mahallelerinde uyuşturucunun en çok motosikletli ekipler aracılığıyla satıldığını anlatıyor ve ekliyor: "Hatta deşifre olmamak için artık genç kızlara da sattırmaya başladılar."

Mahallelerde bize aktarılanlara göre, son dönemde "peçete" adı verilen bir uyuşturucu hızla yayılıyor. Mahallelerde birçok grubun ismi anılıyor, ancak en sık karşılaştığımız isim "Daltonlar" oluyor. Yenibosna'dan Tekin'e göre ise aslında çok daha fazla grup var: "İstanbul'da işlerini sessizce yürüten, sosyal medya kullanmayan, belki daha küçük çaplı bir sürü grup var. Gayrimeşru işler her yerde."

Tekin, geçmişte gözlemlediği suç örgütleriyle kıyaslayarak şimdiki gençlerin bu dünyayı nasıl algıladığını şöyle anlatıyor: "Gençler bunu oyun gibi görüyor. Can almışsın, can vermişsin. Bu işin dönüşü yok. Hiç ölmeyecek gibi yaşıyorlar."

Ardından da ekliyor: "Finalde paketsin. Ya tabuttasın ya da cezaevinde."

Buraya kadar okuduklarınız, yukarıda da belirttiğim gibi, büyük ölçüde, Avrupa Hukuk ve Ekonomi Dergisi'nde yayınlanan makaleden çeviriler ve BBC ile Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan haberlerden bölümleri içeriyor. Ancak, makalede, ABD'de, en zengin yüzde 1'lik kısmın 1913–2015 yılları arasında, sermaye kazançları dahil,  milli gelirden aldığı paydaki gelişmeyi gösteren bir de grafik bulunuyor. Ekte de göreceğiniz grafikte, Birinci Dünya Savaşı (WWI) ve İkinci Dünya Savaşı (WWII) dönemlerini de içeren organize suçların tavan yaptığı dönemde, gelir eşitsizliğini anlatan, yüzde 1’lik kesimin gelirden aldığı pay oldukça yükseliyor. Ancak, 1950'lerin ortasında mafyanın güç zirvesine ulaşmasından sonra (Mid 50th: Mafi's Peak of Power) 1960'larda başlayan Organize Suçlarla Savaş’ın (Start of the War on Organised Crime) ardından, yüzde 1’in payı oldukça aşağılara kadar iniyor. Ancak, grafikten de görüleceği gibi, bu pay 1980’lerden itibaren tırmanışa geçerek, Birinci Dünya Savaşı ve İkinci Dünya Savaşı arasındaki zirve düzeylerine yeniden ulaşıyor.

Konuyu yakından izleyen ekonomistlere göre, Türkiye’de de gelir dağılımında yüksek düzeyde eşitsizlik söz konusu. En zengin dilimler toplam gelirden çok büyük pay alırken, alt tabakaların payları oldukça düşük. Nominal gelirlerde büyük artışlar yaşanmakla birlikte, bu artışın herkes tarafından eşit şekilde hissedilmediği, reel etkide farklılıkların ortaya çıktığı görülüyor. TÜİK 2024 verilerine göre Türkiye'de en yüksek yüzde 20’lik gelir grubunun toplam gelirden aldığı pay yüzde 48,1 iken, en düşük yüzde 20’lik grubun payı yüzde 6,3 düzeyindeydi. DİSK-AR’ın raporuna göre ise, 2022 yılı itibarıyla, geliri en yüksek yüzde 5’lik grubun geliri, en düşük yüzde 5’lik grubun gelirinin yaklaşık 31 katıydı. Türkiye’de, son yıllarda yaşananlara yakından baktığımızda, ABD’de uzun yıllar önce yaşanan gelir dağılımındaki bozulmanın açtığı sosyal sorunların, bu topraklarda da artarak büyüdüğünü görmekte olduğumuzu vurgulamanın yanlış olmayacağını gösteriyor.

 

 

 

 

 

 

 

 

T-Soft E-Ticaret Sistemleriyle Hazırlanmıştır.