31 Ekim 2025

Osman Şenkul - Eşit olarak yaşlanmak - Emeklilik maaşlarında dağıtım adaleti

osman-senkul-esit-olarak-yaslanmak-emeklilik-maaslarinda-dagitim-adaleti

Eşit olarak yaşlanmak - Emeklilik maaşlarında dağıtım adaleti

Osman Şenkul

Portekiz Minho Üniversitesi'nden Dr. Manuel Sá Valente'nin, Axel Gosseries, Bruno Verbeek, Walter Lesch, Serena Olsaretti, Anca Gheaus, ve Vincent Vandenberghe'in danışmanlığında verdiği, "Eşit Olarak Yaşlanmak - Emeklilik Maaşlarında Dağıtım Adaleti" başlıklı Felsefe Doktora Tezi’nde vurguladığı gibi, “Hepimiz için giderek daha erişilebilir hale gelmesine rağmen, emeklilik maaşları zengin ve yoksul, genç ve yaşlı, erkek ve kadın ve muhtemelen farklı nesiller arasında eşitsiz bir şekilde dağıtılmaya devam ediyor.”

Tezi yazmaya, emeklilik maaşlarında adalet konusunda yeni liberal eşitlikçi bir yaklaşım hedefiyle başladığını anlatan Dr. Manuel Sá Valente, öncelikle, emeklilik maaşlarının “boş zaman veya sadece zenginlikten” çok, “serbest zamanın dağıtımı olarak” savunmayı öne çektiğini vurguluyor ve “Boş zamanı birincil mallar listesine dahil etmemiz gerektiğini gösterdim. Bu, emekliliğin liberal eşitlikçi toplumlar için, özellikle de en uzun süre çalışan ve en uzun süre katkı sağlayan yoksullar için neden gerekli olabileceğini açıklıyor” diyor ve ekliyor:

“Tezimde, uzun ömürlü gruplar arasında adalet meselesi olarak, yaşam boyunca boş zamanın tadını çıkarma özgürlüğünü artırmayı amaçlayan bir öneri olan ‘libertirement’i (özgür emeklilik) savundum. Spesifik olarak, yaşlılık emekliliğine ek olarak ters emeklilik ve ‘sabbatical’ların (dinlenme-mola) eklenmesini önerdim. Yaş grubu adaletinde uzun ömürlülüğün rolünü haklı çıkardım ve evrensel temel gelir (UBI-universal basic income) ve gelir vergisi gibi politikaların libertirement'e alternatif yollar sunabileceğini gösterdim. Son olarak, emekli maaşlarında cinsiyet ve nesiller arası eşitsizlikleri tartıştım, bu da hesabımızı daha da iyileştirmemizi gerektirdi.”

Dolayısıyla, bu tezin ana amacı, emeklilik politikaları yoluyla yaşam boyunca boş zamanın tadını çıkarma özgürlüğünü artırmayı öneren “libertirement” kavramını savunmaktır. Bu amaçla, öncelikle emeklilik politikalarından (servet yerine) boş zaman elde etmemiz gerektiğini gösterip, ardından yaşamın erken dönemlerinde boş zamana erişim sağlayarak yaşam boyunca boş zamanın tadını çıkarma özgürlüğümüzün artması gerektiğini savunuyorum. Bu nedenle, toplulukların üyelerinin ekonomik yaşam döngüsünü, gençken geçici olarak emekli olmalarına izin vererek yeniden düzenlemelerini öneriyorum. Emeklilik planları, önerimi destekleyecek en olası aday olsa da, olası emeklilik politikalarının tümünü kapsamamaktadır. Uygun şekilde tasarlanırsa, koşulsuz temel gelir ve gelir vergisi gibi diğer planlar da libertirement'e alternatif yollar sunabilir.

Emekliliğin tüm vatandaşlar için yaygın olarak erişilebilir hale getirilmesi eğilimi nispeten yenidir. Çoğu zaman, yeterli kaynağa sahip olanlar, gelir elde etmek için çalışmayı ne zaman bırakacaklarını (geçici veya kalıcı olarak) her zaman seçebilirdi. Öte yandan, büyük çoğunluk mümkün olduğunca uzun süre çalışmak zorundaydı. Bazen ailelerine ellerinden geldiğince yardım ederek, bazen de azalan kazanç yetenekleri nedeniyle düzensiz ve düşük ücretli işler yaparak. Antik Yunan ve Roma'da, sistem yaygınlaşmadan çok önce emekli olabilen askerler tek istisnaydı. Ancak çok daha sonra, 18. yüzyılda, iki önde gelen düşünür, bugün emeklilik maaşı sisteminin tohumlarını oluşturan bir öneri sundu. 1795 yılında, ünlü Fransız düşünür Nicolas de Condorcet, katkı payı esasına dayalı sosyal sigorta konusunda şu fikri ortaya attı:

“İşte burada, toplumumuzun en kalabalık ve en aktif sınıfını sürekli tehdit eden eşitsizliğin, bağımlılığın ve hatta sefaletin gerekli bir nedeni var. Yaşlılara, kısmen kendi birikimleriyle, kısmen de aynı harcamayı yapan ancak ödülünü almadan önce ölen diğerlerinin birikimleriyle sağlanan bir geçim kaynağı garanti ederek bunun büyük ölçüde ortadan kaldırılabileceğini göstereceğiz (...).”

Sadece bir yıl sonra, 1796'da, Amerikalı düşünür Thomas Paine, evrensel yaşlılık ve maluliyet emekli maaşlarını ve tüm vatandaşlara yetişkinliğe ulaştıklarında ödenecek sabit bir meblağı finanse etmek için emlak vergisini savunduğu “Agrarian Justice” (Tarımsal Adalet) adlı bir broşür yayınladı. Bu fikirler, daha sonra birçok Avrupa şehrinde ortaya çıkan gönüllü karşılıklı yardımlaşma derneklerine ilham kaynağı oldu ve işçi hareketlerinin devlet tarafından organize edilen sosyal sigorta (Condorcet'nin önerisine benzer) talep etmeye başlamasına yol açtı.

İşverenler, bazen cömertlik göstergesi olarak, bazen de çalışmaya uygun olmayanları işten çıkarmak için uygun bir araç olarak bu hakları giderek daha fazla tanıdılar. 19. yüzyılda, emeklilik maaşları, Almanya Şansölyesi Otto von Bismarck'ın varlığıyla en fazla ilgi gördü. Bismarck'ın motivasyonu, işçilerle ilgili bir endişe değil, Marksizm’in artan popülaritesi etkisiyle devrim riskini azaltmak için bir stratejiydi. Bismarck, 1889'da Reichstag'da yaptığı konuşmada şöyle dedi: “700.000 küçük emekli maaşı alan kişinin devletten yıllık maaş almasını büyük bir avantaj olarak göreceğim, özellikle de bu kişiler, bir ayaklanma durumunda kaybedecekleri pek bir şey olmayan ve yanlış bir şekilde bundan çok kazanacaklarına inanan sınıflara mensupsa.”

Günümüzde ise emeklilik planlarının, her biri farklı bir amaca sahip üç temel unsurdan oluştuğunun altını çizen Dr. Manuel Sá Valente, “Ayrıca, bu tür planların hepsinde bulunan iki özellik vardır. Bunlardan biri, emeklilik için devlete güvenen çalışanların, ancak uzun süre çalıştıktan sonra (örneğin 40 yıllık bir kariyer) yaşlandıklarında emekli olabilmeleridir” diyor ve şöyle anlatıyor:

“Diğeri ise, genellikle insanların kendi emeklilikleri için tam olarak ‘birikim’ veya ‘fon’ oluşturmamalarıdır. Bunun yerine, genellikle mevcut emeklilerin emekli maaşlarını finanse eden vergileri öderler ve yaşlandıklarında kendileri için de aynısının yapılacağını umarlar. Bu, ‘öde-al’ finansmanı (PAYG) olarak bilinir. Yaşlılık gereklilikleri ve öde-al finansmanı, neredeyse tüm emeklilik planlarının paradigmatik özellikleridir ve şimdi açıklayacağım üç ayağın her birine farklı şekillerde dahil edilmiştir.

“Birinci ayak, yeniden dağıtımcıdır ve yaşlılık yoksulluğunu önlemeyi amaçlayan bir ‘temel emekli maaşı'ndan oluşur. Bu ayak genellikle 'katkı payı gerektirmez’: yaşlıları, emeklilik planına katkıda bulunup bulunmadıklarına ve ne kadar katkıda bulunduklarına bakılmaksızın yoksulluktan kurtarır. Bu ayak açıkça yaşlılıkla bağlantılıdır ve çoğunlukla PAYG yoluyla finanse edilir (ancak bu zorunlu değildir).

“İkinci ayak, emeklilikte çalışırken sahip olduğumuz yaşam standartlarına yakın bir yaşam sürmemizi garanti ettiği için (yeterli ikame oranları sayesinde) bir ‘sigorta rolü’ oynar. Bu ikame oranları, sosyoekonomik düzey yükseldikçe emeklilik planı tarafından ikame edilen gelir oranı azaldığı için genellikle artan bir eğilim gösterir. Bu ayak genellikle zorunlu ve katkı paylıdır, bu nedenle alınan faydalar katkı paylarına (ki bunlar da kazançlara duyarlıdır) bağlıdır. Ancak, katkı paylı olması, PAYG yoluyla değil, çalışanların kendileri tarafından finanse edildiği anlamına gelmez. Hatta her iki şekilde de finanse edilebilir.

“Tipik olarak, bu ayak da yaşlılıkla bağlantılıdır, çünkü yalnızca uzun süre prim ödemiş çalışanlar bu tür yardımlardan yararlanabilir. Son olarak, üçüncü gönüllü sütun, bireylerin zorunlu gerekliliklerin ötesinde tasarruflarını yatırmalarına olanak tanır. Esnek bir yapıya sahiptir ve genellikle yüksek gelir gruplarına ek avantajlar sağlar. PAYG ile değil, yatırım getirisiyle finanse edilir. Diğer sütunlara göre daha az ölçüde olmakla birlikte, genellikle yaşlılıkla bağlantılıdır (çünkü her bireyin kendisi için seçtiği yatırıma bağlıdır).”

Emeklilik maaşlarına ilişkin bu kısa girişin ardından, emeklilik maaşlarında adalet teorisinin ele alması gereken beş ana konuyu açıklayacağım. Bu tezde yer alan birkaç makale, bu konuların çoğunu olmasa da birçoğunu ele almaya çalışmaktadır.

 

Özgürlük.

İlk konu, emeklilik ile kişisel özgürlük arasındaki ilişkiyle ilgilidir. Burada kişisel özgürlükten, kişinin yapmak istediği şeyi yapma yeteneğini kastediyorum. Çalışanlar emeklilik sistemine katkıda bulunmaya mecburdurlar ve emekli maaşını ne zaman alacaklarını seçme özgürlüğüne sahip değildirler. Çoğu durumda, emeklilik maaşı almak, işgücü piyasasından ayrılmak anlamına gelir (genellikle zorunlu emeklilik olarak bilinir). Ayrıca, emekliler emekli maaşlarını nasıl almak istedikleri konusunda çok az takdir yetkisine sahiptirler, çünkü genellikle düzenli taksitler halinde (yıllık gelir olarak bilinir) almak zorundadırlar. Bu nedenle, emeklilik maaşlarında dağıtım adaleti için önemli bir konu, insanların ne zaman ve nasıl emekli olacakları konusunda ne kadar özgürlüğe sahip olmaları gerektiği ve bu kararın çalışma özgürlüklerini ne kadar etkilemesi gerektiğidir. ‘Libertirement’ adından da anlaşılacağı gibi, emeklilik maaşlarında adalet konusunda önerdiğim yaklaşım, daha fazla bireysel özgürlük için güçlü bir varsayımdan yola çıkarak, hayatımız boyunca boş zamanımızı nasıl dağıtacağımız konusunda çok daha fazla takdir hakkı tanıyor.

 

Eşitlik

Eşitlik, özellikle daha avantajlı gruplar için emeklilik özgürlüğüne sınırlar getirilmesini gerektirebilecek bir konudur. Başlangıçta belirtildiği gibi, emeklilik maaşlarının dağılımı zengin ve yoksullar, erkekler ve kadınlar ile farklı sürelerde yaşayan insanlar arasında eşitsizdir. Emeklilik maaşlarının insanlar arasındaki eşitsizlikleri azaltması, sürdürmesi veya daha da artırması (örneğin cinsiyet durumunda olduğu gibi) gerekip gerekmediğini sormak önemlidir. Elbette, bu sorunun cevabı, bu tür eşitsizliklerin adil bir topluma ait olup olmadığına dair bir görüş ortaya koyamaz. Ancak, öyle olsa bile, emeklilik planlarının bu eşitsizliklerle nasıl başa çıkması gerektiği konusunda ek bir soru ortaya çıkar. Bu konu içinde üç ana eşitsizliği ele alacağım: sosyoekonomik sınıf, cinsiyet ve uzun ömür.

 

Yaş.

Başlangıçtan beri, çoğu vatandaşın emekliliği yaşlılıkla ilişkilendirilmiştir. Emekliliğin yaşlılıkla uzun süredir bir arada olması, günümüze kadar en belirgin ve kabul gören yaş ayrımcılığı örneği olabilir. Günümüzde, yaş ayrımcılığına ilişkin son BM raporunda da örneklendiği gibi, yaş, giderek artan ilgi nedeniyle diğer daha geleneksel ayrımcılık gerekçelerine eklenmektedir. Yaş ayrımcılığının, etnik köken veya cinsiyet gibi diğer geleneksel ayrımcılık biçimleriyle aynı ahlaki statüye sahip olduğu şüphelidir. Etnik köken ve cinsiyetten farklı olarak, hepimizin yaşlandığı gerçeği, yaş ayrımcılığını eşitliğe saygı ile bağdaşır hale getiriyor gibi görünmektedir. Bunun nedeni, hayatın farklı aşamalarında eşit olmayan muameleye maruz kalabilsek de, hepimiz aynı yaşam aşamalarından geçiyorsak, hiç kimse hayatı boyunca diğerlerinden daha kötü durumda değildir. Örneğin, gençler, daha sonra bundan faydalanacaklarsa, yaşlılık emekliliğinden şikayet edemeyebilirler. Ancak, hepimizin yaşlanıyor olması yaş ayrımcılığının kabul edilebilirliği ile ilgiliyse, bazılarımızın diğerlerinden daha uzun yaşlanması da önemli olmalıdır. Eşit olmayan ömür uzunluğu, yaşlılık emekliliğinin tüm vatandaşlar için bir fayda olduğu fikrini sorgulamaktadır, çünkü yaşlılığa ulaşamadan ölen çoğumuzu dışlamaktadır.

 

Nesiller.

'Nesiller'i doğum kohortları olarak ele aldığımızda – yani, yaklaşık olarak aynı dönemde doğmuş insanlar – emekli maaşlarının da nesiller arası önemli transferleri içerdiğini fark ederiz. Bu konu, gelecek nesillere ne borçlu olduğumuz gibi daha geleneksel nesiller arası sorunun yanı sıra yeni bir soru sormamızı gerektirir. Bu soru, her neslin bir önceki nesle ne borçlu olduğudur. Daha kesin olarak, biz çocukların ebeveynlerimizin nesline borçlu olduğumuz emeklilik maaşları ile ilgilidir. Bu tür sorular, günümüzün genç nesillerinin, ebeveynlerinin nesline göre daha düşük hizmet ve sosyal yardım hakları için gelirlerinin daha yüksek bir kısmını hükümetlerine ödeyecekleri endişesi arttıkça özellikle acil hale gelmektedir. Bu doğruysa, bu haksızlık olur mu?

 

İkame edilebilirlik.

Son olarak, diğer mali sistemlerin emeklilik sisteminin işlevlerini yerine getirip getiremeyeceği sorusu vardır. Örneğin, herkesin yoksulluktan kurtulmasını sağlayacak düzeyde belirlenen koşulsuz temel gelir, yaşlılık yoksulluğuyla mücadele eden emeklilik işlevinin yerini alabilir. Ancak sistemin tamamının yerini alabilir mi? Eğer öyleyse, toplumlar emeklilik sistemlerini uygulamak istedikleri diğer mali sistemlerle tam olarak koordine etmelidir.

Bazen ömür boyu eşitliğin, malların yaş grupları arasında nasıl dağıtıldığına kayıtsız olduğu söylenir. Örneğin, Juliana Bidadanure, yaş grupları arasındaki adalet üzerine yazdığı son kitabında, bunun yaş grupları arasındaki eşitsizliklere itiraz etmek için bir neden olmadığını iddia ediyor. Örneğin, iki durumu ele alalım.

 

Erken Cennet. Bir toplumun yaşlı üyeleri zor durumda, genç üyeleri ise çok daha iyi durumda, tıpkı yaşlı üyelerin gençken olduğu gibi. Genç üyeler yaşlandıkça, onlar da zor durumda olacaklar.

 

Geç Cennet. Bir toplumun genç üyeleri zor durumda, yaşlı üyeleri ise çok daha iyi durumda, ancak onlar da gençken zor durumda olmuşlardı. Genç üyeler yaşlandıkça, çok daha iyi durumda olacaklar.

 

Dr. Manuel Sá Valente, uzun ve kapsamlı tezinin sonunda, sanki, SGK Başkanı Raci Kaya’nın, geçen günlerde Türkiye’deki düşük emekli maaşlarının nedenini, oldukça sert tepki çeken, “Eskiden 50-55 yaşında ölüyorduk, şimdi ortalama ömür 78 yıl” sözleriyle açıklayacağını öngörmüş gibi, şöyle diyor:

“Siyasi eşitlik, belirli bir zamana değil, yaşam boyu bir bakış açısına dayandığında, farklı seçimlerde orantılılık ile uyumludur. Bunu göstermek için, oy hakkının özel faydalarına odaklandım. Ancak, oy hakkının eşitlenmesinin siyasi eşitlik için yeterli olmayabileceğinin farkındayım. Örneğin, para siyasi gücü doğuruyorsa, daha zengin kişiler, eşit oy hakkına sahip olmalarına rağmen, ekonomik durumları nedeniyle daha fazla siyasi ilgi görürler.

“Bu konular, oy gibi belirli hakların dağıtımının ötesine geçmeyi ve bunun yerine her şeyi dikkate alan bir güç dağılımını ele almayı gerektirir. Ayrıca, parlamento seçimlerinde mi yoksa referandumlarda mı ömür boyu siyasi eşitliği uygulamak daha mantıklı olduğu konusunda bir tavır almadım. Tartışma, depolanabilir oyların, parlamento seçimleri veya referandumlar gibi düzenli olarak alınan kararlarda en mantıklı olduğunu varsaymaktadır.

“Verdiğim örnekler çoğunlukla belirli konulardaki oylamalara atıfta bulunsa da, bu argüman aynı anda birden fazla politika hakkında oy kullandığımız parlamento sistemleri için de geçerlidir. Depolanabilir oylama, söz konusu demokratik sistemin ne kadar doğrudan olduğu fark etmeksizin mümkündür, ancak bu, uygulandığı bağlamdan bağımsız olduğu anlamına gelmez. Bu tür sorulara tam bir cevap vermek, bu makalenin kapsamını aşmaktadır.

“Makalenin amacı, siyasi eşitliğin zamansal kapsamının, siyasi eşitlik ve orantılılık arasındaki gerilim üzerinde yarattığı sonuçları tartışmaktır. Siyasi alanda ömür boyu bakış açısını getirmek değerlidir, çünkü Ronald Dworkin'in bir zamanlar belirttiği gibi, insanların yaşamdaki projeleri, planları ve hedeflerine duyarlı olmak için belirli anlarda eşitlikten sapmamız gerekebilir. Ömür boyu siyasi eşitlik, eşitsizlik olmadan orantılılık imkânı sunarak demokrasilerimizi canlandırabilir.”

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

T-Soft E-Ticaret Sistemleriyle Hazırlanmıştır.