Müge Okur - Görünmeyen tehlike: Mikroplastikler vücudumuzda

Görünmeyen tehlike: Mikroplastikler vücudumuzda
Müge Okur
Gezegeni büyük bir hızla tükettiğimiz artık inkâr edemeyeceğiz bir gerçek. İklim bilimciler ve ekolojistler insanın çevreye geri döndürülmesi imkânsız, tehlikeli bir uçurumun kıyısına sürüklediğini altını çize çize vurguluyorlar. Neredeyse aldığımız her nefes diğer canlıların hayatını kısıtlamak, kast etmek, yok etmek anlamına gelmeye başladı. Görünen kirlilik tehlikesinin yanı sıra, bir de hiç farkında olmadan “kendi pisliğimizi yine kendi vücudumuza aldığımız” gizli bir tehlike var: Mikroplastikler.
Mikroplastik terimine ilk olarak 1968 yılında ABD Hava Kuvvetleri Malzeme Laboratuvarı tarafından yayınlanan bir raporda yer verildi. Söz konusu raporda mikroplastik, yüksek gerilimlere maruz bırakılan plastik materyallerdeki deformasyon sonucu oluşan parçacıkları tanımlamak amacıyla kullanıldı.[1]
Dünya mikroplastikler ile ilk kez 1972 yılında, Saragossa Denizi’nin yüzeyinde çok küçük boyutlarda, çok sayıda plastik partikülün bulunduğunun belirlenmesi ile tanışmış oldu. Mikroplastik teriminin kullanılması ise 2004 yılını buldu. Peki neydi bu mikroplastikler? Boyutları 5 mm’den küçük olan plastik parçalarını tanımlamak için bu terimi kullanılmaya başlandı. İlerleyen yıllarda bu plastik partiküllerinin yalnızca mikro boyutlarda değil, aynı zamanda nano boyutta da var olduğu anlaşıldı ve ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi Yönlendirme Komitesi (Steering Committee of the National Oceanic and Atmospheric Administration - NOAA) Deniz Enkazı Programı ‘Marine Debris Program) tarafından plastik partikülleri bir sınıflandırmaya tabi tutuldu. Buna göre;
Makroplastik ≥ 25 mm,
Mesoplastik 25 – 5 mm,
Mikroplastik ≤5 – 1 mm,
Mini-mikroplastik <1mm 1="" m="" ve="" p="">
Nanoplastik < 1µm olarak belirlendi.
Yapılan araştırmalarda sucul ortamlarda bulunan mikroplastiklerin iki ana kaynaktan geldiği anlaşıldı: Temizlik maddelerinde, kozmetik sektöründe ve tekstilde direkt olarak mikro yani çok küçük boyutlara sahip olan plastiklerin birincil, daha büyük plastik maddelerin ufalanarak mikro boyutlara ulaşması ile beraber oluşan parçacıklara ise ikincil mikroplastik dendi. İkincil mikroplastikler pet şişe, plastik poşet gibi günlük hayatımızın artık neredeyse ayrılmaz bir parçası olan plastik türleridir. Ancak temelde her iki grup da daha büyük plastik parçalarının bozulup ufalanması ile oluşuyordu.
Mikroplastikler her yerde
Plastik kullanımının hayatımızın her alanına girmiş olması, mikroplastiklerin de başa çıkılamayacak şekilde artmasına neden oluyor. Kozmetikten deterjan kaplarına, ayakkabıdan küçük ev aletlerine hâtta daha büyüklerine, bilgisayar, yemek kapları, su şişeleri, tekstil ürünleri, otomobiller… Kısacası hayatımızla ve bedenimizle temas eden ne varsa çok büyük oranda plastikten üretiliyor. Bu malzemelerin ömürlerinin dolması hiçbir ayrıştırmaya tabi tutmadan doğrudan çöpe gönderilmelerine neden oluyor. Hayatımızın bir parçası olan artık hiçbirimizin yadırgamadığı hâtta onlarsız yapamadığımız tüm bu alet ve malzemelerin mikroplastik durumuna ulaşma süreci bir zincir halinde üretimde kullanılan hammadde aşaması ile başlamış oluyor.
Yapılan araştırmalara göre mikroplastikler serbest partiküller halinde sadece sucul ortamda süzülerek gezmiyor. Denizlerde ve okyanuslarda yaşayan su canlıları, özellikle yumuşakçalar, balık türleri mikroplastikleri besin maddesi olarak görüp yeme eğilimi gösterdiği belirlendi. Türkiye’de yapılan araştırmalarda ise su canlılarının yüzde 44’ünün midesinde mikroplastiklere rastlandı.[2]
Yine gıda ürünlerinde mikroplastiklerin varlığının belirlenmesi için yapılan çalışmalarda elmada gram başına 195.500 parça mikroplastik olduğu tespit edildi.[3] Üstelik mikroplastikler yalnızca sucul canlılar ve gıda bulunmaz: Soluduğumuz havada hâtta kanımızda da artık yer almaya başlamıştır.
Tehdit altındayız
Vücudumuzda da rahatlıkla kendine yer edinen mikroplastikler ciddi sağlık sorunlarına da sebep olabiliyor. Bunların başında -elbette tespit edilebilenler- bilişsel gelişim bozuklukları, doğum sırasında kusurların ve üreme problemlerinin ortaya çıkmasında etkili olabileceği gibi kanser türleri ve obezitenin yaygınlaşmasını sağlayabilir.
Mikroplastiklerin vücuttan atılıp atılamayacağı ise tartışma konusu. Bazı uzmanlar ilgili plastiğin, idrar ve dışkı yoluyla vücuttan atılabileceğini ancak yine de vücudumuzun bir yerlerinde (beyin, kan, akciğer gibi) tutunup sistemin bir yerinde sıkışıp kalıyor da olabileceğini belirtiyor. Yapılan araştırmalar özellikle nano plastiklerin kan-beyin bariyerini geçebileceklerini gösterirken, beyindeki bu çok ince parçacıkların insanlarda DNA’ya zarar vererek kansere yol açabildiğini, alzheimer, parkinson gibi beyinle ilgili nörodejeneratif hastalıklarla ilişkili olabileceğini de ortaya koyuyor.
Özetle en başta da belirttiğimiz gibi gezegene verdiğimiz zararın boyutu o kadar büyük ki artık kendi yarattığımız kirliliğin doğrudan, üstelik de gözle göremeyeceğiz düşmanlar tarafından hedef alındığını görüyoruz. Bir başka yazının konusu olmak üzere, elbette belli oranda mikroplastiklerden korunmamızın yolları var. Ancak bu korunma yöntemi topyekûn ve örgütlü olarak alışkanlıklarımızı değiştirmemizden geçiyor. Kendi yarattığımız kirlilik, tıpkı bir biyolojik ya da kimyasal silah gibi bizi yok ediyor; bir tek farkla, yavaş yavaş ve sinsice. Bir savaş halinde olduğumuz yadsınamaz. Ancak kiminle, neyle ve neye karşı? İşte burası en başa dönüp uzun uzun düşünmemiz gereken yer.
[1]https://mikroplastik.org/mikroplastik-nedir/ (Erişim tarihi 20.02.2025)
[2]https://www.saniter.com.tr/mikroplastigin-zararlari-nelerdir#:~:text=Buna%20bağlı%20olarak%20yapılan%20çeşitli,gibi%20önemli%20hastalıkların%20yaygınlaşmasını%20sağlayabilir. (Erişim tarihi 20.02.2025)
[3]https://www.saniter.com.tr/mikroplastigin-zararlari-nelerdir#:~:text=Buna%20bağlı%20olarak%20yapılan%20çeşitli,gibi%20önemli%20hastalıkların%20yaygınlaşmasını%20sağlayabilir. (Erişim tarihi 20.02.2025)