Levent Gürses - Faiz / asgari ücret derken gelir adaletsizliğindeki tarihi kırılma gölgede kaldı
Faiz-asgari ücret derken gelir adaletsizliğindeki tarihi kırılma gölgede kaldı
Levent Gürses
Önemli gelişmelerin olduğu bir haftaydı. Merkez Bankası faiz düşüşe de enflasyona dikkat çekti. ABD Merkez Bankası da faiz düşürdü. Altın fiyatları yükseldi, dolar düştü. Gümüş ise rekor kırdı. Ancak, farklı bir konu daha öne çıktı; gelir adaletsizliğindeki yükseliş.
Maalesef, gelir adaletsizliği verileri medyada pek ilgi görmedi. Faiz enflasyon tartışması öne çıktı. Oysa servet ve gelir eşitsizliği ülkenin en önemli sorunu haline geldi. Bazı medya kuruluşlarında ise, eski Hazine Müsteşarı, ekonomist Dr. Mahfi Eğilmez’in “Orta Sınıf Nereye Gitti?” başlıklı yazısındaki “ruj etkisi” bölümü daha ilginç bulanarak alıntılandı. Böylece büyük gelir adaletsizliğini ruj etkisi üzerinden vermeyi tercih ettiler.
Türkiye tarihinin en büyük bölüşüm şoklarından birini yaşıyor
Ekonomist İnan Mutlu sosyal medyada bir grafik paylaşarak, “Türkiye tarihinin en büyük bölüşüm şoklarından birini yaşıyor. En zengin yüzde 10’luk kesim servetin yüzde 75,6’sına sahip. AKP neoliberalizmle el ele verip servet ve gelir adaletsizliğinin zirve yaptığı bir toplum yarattı; ayrıcalıklı zenginler ve karın tokluğuna çalışan tebaa...” diye yazdı.
Grafikte Türkiye’de en zengin yüzde 10’luk kesimin servet oranı 2007 yüzde 62’den, 2022’de yüzde 70 ve 2023’de yüzde 75,6’ya çıkmış gözüküyor.
Türkiye’de en zengin yüzde 10’luk kesimin servetten aldığı pay (%)
2007: %62.2
2008: %63.5
2009: %64
2010: %64.5
2011: %65
2012: %65.5
2013: %66.5
2014: %66
2015: %65
2016: %66
2017: %68
2018: %67
2019: %66
2020: %64
2021: %65
2022: %70
2023: %75.6
Kaynak: Dünya Eşitsizlik Veritabanı.
“Eğitim ve bilimden uzaklaşmanın bedeli böyle ağır olur”
İnan Mutlu’nun bu paylaşımına gelen yorumlar hayli ilginçti. Bazıları şöyle:
Eğitimli kesimi fakirleştirerek başardılar. Sonuçları ne olur?
1-Bilim teknoloji üretimi yavaşlar.
2-Ekonomik kalkınma zorlaşır.
3-Yanlış bilgiye açık bir toplum oluşur.
4-Karar alma mekanizmasında kalite düşer.
5-Hesap sorma kültürü azalır.
6-Ahlak çöker.
Servet transferi. Yaklaşık 9-10 senedir devam eden bir durum bu covid pandemisinden sonra ortaya çıktığını zannedenler yanılıyor. Bir taraf zengin oluyorsa o para ağaçtan gelmiyor. En nihayetinde demek ki birilerinin cebinden alınıp diğer cebe konuyor
Gelir dağılımı bozukluğu işte bu tabloda vahim bir biçimde görülüyor. Neden? Eğitim ve bilimden uzaklaşmanın bedeli böyle ağır olur.
Bunun sonucu Aile kurumunun çöküşü, nüfus artış hızının azalması sonucu ülke geleceğinin kararmasıdır.
Bir 10 puan daha ilerlerse hint kast sisteminin aynısı olacak
“Gelir Adaletsizliğini” bir nebze de olsa azaltmak için “Servet Vergisi” gelmeli...
Yıllarca kölelik düzeninde çalışan yetenekli, diplomalı işçilerle sohbet ettim. Hepsinin kölelikten çok memnun olduklarını gördüm. Kimine imkanı tepsi ile önüne koydum, yine de konfor alanlarına çekilmeyi tercih ettiler. Bu yüzden istatistiklerin hiçbir anlamı yok.
Geldiği günden bu yana servet transferi yaparak haksız edinimlerin odağı oldular.
Bu yeni zenginler ne kadar vergi ödediler?
Bunların sorgulanması hiç yapıldı mı?
İşin ilginci, oyu hep bu yüzde 90’lık kesimden aldı ve almaya devam ediyor
Prof.Dr. Baki Demirel de şöyle yazdı:
“Bazı liberal eblehler başarı hikayesi anlatsa da memleketin en önemli sorunu servet ve gelir eşitsizliğidir. Memlekette gelir ve servet eşitsizliğini bu kadar büyüten bir ekonomi politikası makro istikrarsızlığı azaltmaz artırır. Ülkemizin yoksulluk döngüsünü kırması gerekiyor.”
Dünya Eşitsizlik Raporu 2026 yayımlandı
İnan Mutlu’nun paylaşımının ardından yayımlanan ve aralarında ünlü ekonomist Thomas Piketty’nin de bulunduğu bir ekip tarafından hazırlanan Dünya Eşitsizlik Raporu 2026’da veriler yenilendi. Buna göre, 2024 yılı itibarıyla Türkiye’de en varlıklı yüzde 10 servetin yüzde 68,4’ünü, gelirin ise yüzde 53,3’ünü alıyor.
En dipteki yüzde 50 ise; servetin sadece yüzde 2,7’sini ve gelirin de yüzde 15,2’sini alabiliyor.
En varlıklı yüzde 1 ise; tüm servetin yüzde 35,1’ine ve gelirin de yüzde 21,2’sine sahip.
Dünya ülkelerine baktığımızda; en zengin yüzde 10’un servetten aldığı payın Türkiye’den yüksek olduğu ülkeler şöyle; Güney Afrika %85,6, Rusya %74,6, Kolombiya %70,9, Meksika %70,6, Brezilya %70,1, ABD %69,6 ve Şili %69,4.
“Bütün bir toplum ülke tarihinin en büyük bölüşüm şoklarından birini yaşıyor”
Akademisyen Fatih Yaşlı, sol.org.tr sitesindeki yazısında, “Son on beş yılda ‘ortalama işveren gelirinin ortalama ücret gelirine oranı’ iki katına çıkıyor; yani üretilen zenginlikten patronların aldığı pay iki kat artıyor. En zengin yüzde 10’luk kesim toplam servetin yüzde 75,6’sına sahip; geriye kalan 24,4’lük payı ise toplumun yüzde 90’ı paylaşıyor.
Tüm bunları iktidarın iş bilmezliği ya da beceriksizliği nedeniyle yaşamıyoruz; yaşadıklarımızın gerisinde zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul yapan bir program var.
2026 bütçesinde de değişen bir şey yoktur; bu bütçe de Türkiye’nin düzeninin bütçesidir. Şu an yaşadıklarımız, yani genişleyen sefalet, derinleşen yoksulluk, yoğunlaşan çürüme Türkiye’nin düzeniyle ilgilidir, bütünüyle politiktir ve baş hakikatimizdir. Politik olana ise ancak politik bir şekilde, yani siyasetle müdahale edilebilir” görüşüne yer verdi.
Mahfi Eğilmez, orta sınıfın çöküşünü ‘ruj etkisi’ ile anlattı
Ekonomist Mahfi Eğilmez, Türkiye ekonomisinde gelinen noktaya ilişkin yazısında değişen tüketim alışkanlıklarını ve kriz dönemlerinde ortaya çıkan “ruj etkisi” le açıkladı. Eğilmez “Orta Sınıf Nereye Gitti?” başlıklı yazısında, kriz dönemlerinde ortaya çıkan “Ruj Etkisi” (Lipstick Effect) teorisine dikkat çekti. Bu teoriye göre, büyük harcamalardan (ev, araba gibi) umudunu kesen tüketiciler, kendilerini krizde değilmiş gibi hissetmek için nispeten küçük ama lüks görünen harcamalara (marka kozmetik, pahalı kahve vb.) yöneliyor.
Tüketicinin borçlanarak yaptığı lüks harcamaların bir diğer nedenini ise Alain de Botton’un “Statü Endişesi” ve Veblen’in “Gösteriş Tüketimi” tezleriyle açıklayan Eğilmez, toplumda saygı görme ve başarısız damgası yememe korkusunun insanları bu yola ittiğini belirtti.
Eğilmez durumu şöyle özetledi:
“Giderek pahalı hale gelen ve erişilmesi giderek zorlaşan konut satın almak, araba satın almak imkânı olmadığını gören insanlar para biriktirmeyi bir yana bırakarak ellerine geçen parayı bu üç etkinin altında kalarak harcıyorlar. Hatta bu uğurda borç almaya, kredi kullanmaya yöneliyorlar. O nedenle restoranlar, kafeler dolu, pahalı cep telefonları yok satıyor.”
Eğilmez, Türkiye’nin sosyo-ekonomik yapısındaki çöküşe işaret etti: “Orta sınıf kayboldu derken yanılıyormuşuz aslında. Orta sınıf kaybolmuyor, bir alt sınıfa düşüyor, orta üst gelirliler ise artık yeni orta sınıfı oluşturuyor.”
Eşitsizliğin bölgesel yüzü: Toplam gelirin yarısı 5 ilde toplandı
TÜİK İl Bazında Gayrisafi Yurt İçi Hasıla verilerini açıkladı. Veriler ülkedeki eşitsizliği bir kez daha gösterdi. Başta İstanbul olmak üzere GSYH’den en büyük payı alan 5 il toplam GSYH’nin yüzde 53’ünü oluşturdu.
Buna göre il düzeyinde cari fiyatlarla Gayrisafi Yurt İçi Hasıla (GSYH) hesaplamalarına göre; 2024 yılında İstanbul 13 trilyon 10 milyar 693 milyon TL ile en yüksek GSYH’ye ulaştı ve toplam GSYH’den %29,2 pay aldı. İstanbul’u, 4 trilyon 672 milyar 844 milyon TL ve %10,5 pay ile Ankara, 2 trilyon 562 milyar 758 milyon TL ve %5,7 pay ile İzmir izledi. İl düzeyinde GSYH hesaplarında son üç sırada 41 milyar 875 milyon TL ile Gümüşhane, 35 milyar 502 milyon TL ile Ardahan ve 28 milyar 137 milyon TL ile Bayburt yer aldı.
GSYH’den en yüksek payı alan ilk beş il, 2024 yılında toplam GSYH’nin %53’ünü oluşturdu. Bu iller sırasıyla İstanbul, Ankara, İzmir, Kocaeli ve Bursa oldu.
İstanbul’da kişi başına GSYH; 802 bin 669 TL
Kişi başına GSYH’de 2024 yılında, İstanbul 802 bin 669 TL ile ilk sırada yer aldı. İstanbul’u 788 bin 873 TL ile Kocaeli ve 788 bin 859 TL ile Ankara izledi. İl düzeyinde kişi başına GSYH hesaplamalarında, 203 bin 49 TL ile Van, 194 bin 660 TL ile Ağrı ve 188 bin 144 TL ile Şanlıurfa son üç sırada yer aldı. Kişi başına GSYH, 2024 yılında on bir ilde Türkiye ortalamasının üzerinde gerçekleşti.
“Emekli yoksulluğu, genç işsizliği; sosyal devlette AB’nin çok gerisindeyiz”
Sosyal devlet eleştirisi ve yaşanan yoksulluk tablosunun ortaya konduğu CHP’nin Kent Yoksulluğu Buluşması Tuzla’da gerçekleşti. CHP İstanbul İl Başkanlığı Sosyal Politikalar ve Kent Yoksulluğu Komisyonu tarafından düzenlenen Kent Yoksulluğu Buluşmaları’nda konuşan sosyolog Özlem Yalçınkaya Akdağ, “Derin yoksulluk, akran zorbalığı, genç işsizliği. Aslında bu topyekun bir toplumsal güvensizlik rejimi anlamına geliyor. Akran zorbalığının sadece çocuklar arasında bir münakaşa, onların arasındaki bir nevi savaş olarak görülmemesi gerekiyor. Çünkü çocuklar erken şiddet okulunu akran zorbalığında öğreniyor. Eğer bir ülkede, bir toplumda ekonomik şiddet varsa, toplumsal şiddet varsa onun ilk aynası ne yazık ki çocuklar oluyor” dedi.
Akdağ, “En güçlü sosyal refah devletleri Avrupa Birliği’nde ve İskandinav ülkelerinde var. Avrupa Birliği’nde sosyal koruma harcamaları GSYH’nın yüzde 27’sini oluştururken bizde 10,8’de kalıyor. Yani Avrupa ortalamasının oldukça gerisindeyiz. Emekli maaşları haricinde sosyal nakit transferleri Türkiye’de 1.4, OECD ortalaması ise 5.6. Emekli maaşlarını katsak dahi ne yazık ki bunda çok bir değişiklik olmayacak çünkü ülkemizde bir emekli yoksulluğu var. Yani, Türkiye söylemde şu an mevcut düzende, ‘evet sosyal refah devleti var’ diyor ama fiiliyatta ne yazık ki kendi tercihiyle kadınlardan, çocuklardan, gençlerden, emeklilerden ve yoksullardan kullanmıyor, kimin parası varsa piyasada onun sözü geçiyor” diye konuştu.
Foggo: Yoksulluk insan hakları ihlalidir
Yoksulluğa karşı çalışmalarıyla öne çıkan aktivist Hacer Foggo ise, sosoyal medyadan sert bir paylaşım yaptı. Foggo şöyle yazdı:
“Ekonomik nedenlerle 1 milyon 470 bin 694 çocuk okuldan kopuyorsa, çocuk işçiliği oranı 5 yılda yüzde 16,2’den 25’e çıkmışsa, 1 milyon 750 bin 900 yaşlı tek başına yaşarken yalnızca 168 huzurevi varsa ve asgari ücret 22 bin lirayken iki odalı bir evin ortalama kirası 20 bin liraysa yoksulluk insan hakları ihlalidir.”
Haftanın diğer önemli gelişmeleri şöyle:
Merkez Bankası, faizi 150 baz puan düşürdü ve enflasyon vurgusuna yer verdi
Merkez Bankası geçen hafta politika faizini 150 baz puan indirdi. Böylece faiz yüzde 39,5’ten yüzde 38’e çekildi. TCMB üst üste 4’üncü kez faiz indirimine gitmiş oldu.
Kurul ayrıca, Merkez Bankası gecelik vadede borç verme faiz oranını yüzde 42,5’ten yüzde 41’e, gecelik vadede borçlanma faiz oranını ise yüzde 38’den yüzde 36,5’e indirdi.
Merkez Bankası’ndan yapılan açıklamada “Kasım ayında tüketici enflasyonu gıda fiyatlarındaki gelişmelerle beklenenden düşük gerçekleşmiştir. Enflasyonun ana eğilimi eylül ayındaki artıştan sonra ekim ve kasım aylarında bir miktar gerilemiştir. Üçüncü çeyrekte dönemlik büyüme öngörülenden yüksek gerçekleşmiştir. Son çeyreğe ilişkin öncü göstergeler talep koşullarının dezenflasyon sürecine verdiği desteğin sürdüğüne işaret etmektedir. Enflasyon beklentileri ve fiyatlama davranışları iyileşme işaretleri göstermekle birlikte dezenflasyon süreci açısından risk unsuru olmaya devam etmektedir” denildi.
“Fiyat istikrarı ve yüzde 5 enflasyon hedefi”
“Fiyat istikrarı sağlanana kadar sürdürülecek sıkı para politikası duruşu talep, kur ve beklenti kanalları üzerinden dezenflasyon sürecini güçlendirecektir” denilen açıklamada şu ifadeler kullanıldı: “Kurul politika faizine ilişkin atılacak adımları; enflasyon gerçekleşmelerini, ana eğilimini ve beklentilerini göz önünde bulundurarak ara hedeflerle uyumlu biçimde dezenflasyonun gerektirdiği sıkılığı sağlayacak şekilde belirleyecektir. Adımların büyüklüğü, enflasyon görünümü odaklı, toplantı bazlı ve ihtiyatlı bir yaklaşımla gözden geçirilmektedir. Enflasyon görünümünün ara hedeflerden belirgin bir biçimde ayrışması durumunda, para politikası duruşu sıkılaştırılacaktır.
Ekonomistler nasıl yorumladı?
Ekonomistler faiz kararının “zoraki” alındığını söyledi.
Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu’nun paylaşımı şöyle: “TCMB: Ne yapalım TÜİK Kasım ayında çok düşük enflasyon açıklayınca biz de mecburen faizi 150 puan indirmek zorunda kaldık! Açıkçası pek gönlümüz yoktu böyle bir indirime!”
Ekonomist Mustafa Sönmez’in yorumu ise şöyle oldu: “150 baz puan indirim, bazı kesimlerin basıncıyla olmuş gibi, Ortada %33 ile yılı bitirme ihtimali olan bir enflasyon belası varken, yapıldı bu.”
Uğur Gürses ise şunları aktardı: “Merkez Bankası beklentilerin ve fiyatlama davranışının risk unsuru olmaya devam ettiğini not etmiş. İndirimde daha cimri davranarak yüzde 16’ya giderken temkinli olduğunu gösterebilirdi. Muhtemelen ‘yerimiz var’ diye düşünülmüş olmalı.”
Prof. Dr. Hakan Kara: “Üreticinin ihtiyacı yapay şekilde indirilen faizler değil, öncelikle güven ve öngörülebilirliğin artırılarak yüklü faiz indirimi için uygun koşulların oluşturulmasıdır.”
Banu Kıvcı Tokalı: “Enflasyonla uyumlu indirim süreci ve beklenti kanalından desteği artırmaya yönelik politika yaklaşımının korunduğunu söyleyebiliriz. 2026 sonu için yüzde 27,5’lik politika faiz tahminimi koruyorum.”
Orkun Gödek: Karar metnindeki uyumsuzluklara dikkat çekerek, “Bu paragraf kendi içerisinde uyumsuz. Beklenenden güçlü geldiği düşünülen büyüme ve gıda fiyatları kaynaklı düşüşle 150bp adım atmak tutarlı değil. Zorlamaya başladık.”
Prof. Dr. Serap Durusoy: “Faiz indirimine alan yaratan enflasyon verisi ile TCMB 150 baz puan faiz indirimini gerçekleştirdi. Dezenflasyon sureci açısından risk unsurlarından bahsedip faiz indirimine gitmek nasıl bir çelişkidir. Beklentiler ve fiyatlama davranışları iyileşme işareti gösterse de dezenflasyon için risk unsuru olarak değerle diriliyor ama yine de faiz indiriliyor.”
Prof. Dr. Utku Altunöz: “Ekonomide imkânsız üçlü diye bir konu vardır.. Uluslararası iktisat ve uluslararası politik ekonomide sabit döviz kuru, serbest sermaye hareketi ve bağımsız bir para politikasının aynı anda yürütülemeyeceğini belirten kuraldır. Bunu tarihte tek bozan kişi iktisat profesörü (!) Tansu Çiller’di...Benzer durum TCMB için de geçerli.. Hem faiz indirip hem sıkı para politikası uyguladığını iddia etmek...”
TİM Başkanı Mustafa Gültepe: “Yön doğru, ancak maliyetler hala çok yüksek. Merkez Bankası’nın aldığı kararla politika faizini yüz 39,5 seviyesinden 38’e çekmesi, faiz indirim döngüsünün sürdüğünü gösteriyor. Yapılan indirim oranı biz üretici ihracatçılar açısından yeterli değil. Ancak bu kararı 2026 öncesi atılmış, sembolik ama yön tayin edici bir başlangıç adımı olarak değerlendirmek istiyoruz.”
“Ardından bankaların da elini taşın altına koymasını temenni ediyoruz”
ATO Yönetim Kurulu Başkanı Gürsel Baran: Karar ticaret, yatırım ve üretim açısından olumlu bir gelişme. Bu adımın ardından bankaların da elini taşın altına koymasını ve faiz indirimini kredi piyasasına yansıtmasını, işletmelerimizin finansmana daha rahat erişmesine katkı sağlamasını temenni ediyoruz.
Yabancı finans kurumlarının 2026 tahminleri…
Faiz indirimi sonrası yabancı finans kurumlarının uzmanları dolar, enflasyon ve asgari ücrete ilişkin 2026 tahminlerini yaptılar. Ekonomim gazetesinin konuyla ilgili haberi şöyle:
ING Global’in raporunda, Kasım enflasyonunun, gıda fiyatlarındaki aşağı yönlü sürpriz ve baz etkileri sayesinde manşette beklenenden güçlü bir yavaşlama gösterdiği, ancak çekirdek ve hizmet enflasyonundaki temel eğilimin yüksek seyrini koruduğu vurgulandı ve bu görünümün aralık ayında daha büyük bir indirimi teşvik eden unsurlardan biri olduğunu belirtildi. Gelecek adımların veri odaklı olacağı belirtilirken, 2026 asgari ücret görüşmeleri, otomatik vergi ayarlamaları, dolarizasyon eğilimleri ve rezerv gelişmelerinin görünüm açısından belirleyici olacağı ifade edildi.
Deutsche Bank ise, Türkiye özelinde şu an için carry trade’in öne çıktığını, ancak yıl ilerledikçe özellikle de carry’nin düşmesi ve enflasyonun yapışkan seyri nedeniyle risk-getiri dengesinin daha az elverişli hale geldiğini raporladı. 2025 yılının sonunda dolar/TL’nin 43’e yükseleceğini raporlayan bankanın 2026 yılı tahmini 52 TL, 2027 yılı tahmini ise 62 TL oldu.
JP Morgan’ın raporunda ise, 2026’da ekonomik görünümün kademeli şekilde iyileşeceği ancak hanehalkı kırılganlığının süreceği, buna rağmen kârlılık tarafındaki toparlanmanın daha makul maliyet enflasyonu ve olumlu baz etkilerinin desteğiyle güçleneceği vurgulandı. JPMorgan’ın makro ekibi, Türkiye ekonomisinin 2026’da yüzde 4,4 büyüme beklentisini korurken büyüme hızının özellikle yılın ikinci yarısında artacağı öngörüldü. Enflasyonda ise yavaş da olsa kademeli bir düşüş beklendiği açıklandı.
Rapora göre Türk tüketici şirketleri zorlu 2025’in ardından 2026’da toparlanmaya aday. Enflasyondaki düşüş, ücret artışları ve daha istikrarlı tüketici talebi, sektörün yeniden büyüme patikasına girmesini destekleyecek.
2025’te asgari ücreti doğru tahmin eden banka yeni yılda asgari ücrete yüzde 25 oranında artış beklediğini açıkladı. Bu tahmine göre, mevcut 22 bin 104 liralık asgari ücret 27 bin 630 liraya yükselecek.
“Merkez Bankası’nın algılanan güvenilirliğine bir meydan okuma oluşturacak”
Oxford Economics’in faiz indirimine yorumu, “Orta vadeli enflasyon beklentilerindeki artış göz önüne alındığında, merkez bankasının ihtiyatlı davranarak daha büyük bir faiz indiriminden kaçınmasını bekliyorduk” olurken, Monex Europe da enflasyondaki seyrin yumuşamasıyla “Bu, aşırı güvercin bir eğilim gibi görünme riskini taşıyor; bu eğilim 2026’ya kadar devam ederse, Merkez Bankası’nın algılanan güvenilirliğine bir meydan okuma oluşturacaktır” yorumunu yaptı.
Avrupa’nın en büyük fonu Amundi’nin Gelişen Piyasalar Kıdemli Fon Yöneticisi Hakan Aksoy, asgari cürete yüzde 25’in altında zam gelmesini beklediklerini belirtirken, asgari ücret artışının yüzde 23 gibi bir rakam olması halinde faizdeki indirimin yüzde 38’den yüzde 29’a kadar düşüş gösterebileceğini ifade etti.
Hakan Aksoy, “2-5 yıl vadeli TL bonoları tercih ediyoruz” derken, 2026’da enflasyonun yüzde 20’nin altına inmesini beklemediklerini, baz senaryolarının yüzde 23 civarında olduğunu ve enflasyonda aşağı yönlü hareket olabileceği için portföylerini de ona göre ayarladıklarını belirtti. Aksoy, 2026’da “Her ay yüzde 1 değer kaybıyla sürerse kurun 52 olacağını söylemek mümkün” derken, “Ödemeler dengesinde daha kötü bir görüm olursa 55 görülebilir” dedi. 2026 öngörülerini şu şekilde sıraladı: Zayıf dolar politikasının sürmesini bekliyoruz, bu gelişmekte olan piyasalara olumlu yansır. ECB’nin 2 faiz indirimi yapmasını kurun 1,20’nin üzerine gitmesini bekliyoruz. BoJ iki faiz artırımı daha yapacaktır, bu seviyelerden sonra Yen de aşırı değer kaybı beklemiyoruz. Çok büyük jeopolitik bir risk oluşmazsa, durasyon tarafında performans olmasını bekliyorum. Dünya genelinde carry trade’in daha hâkim olacağını düşünüyorum. İlk yarı için beklentimiz olumlu tarafta.”
Nomura Kıdemli Türkiye Ekonomisti Zümrüt İmamoğlu, “Merkez Bankası’nın manşet enflasyonla sıkılığı aynı düzeyde tutmak için 150 baz puan indirim yaptığını belirtirken, “TCMB’nin kararlarını nötr görüyoruz” dedi. İmamoğlu şunları söyledi: “TÜİK metodolojisinde değişiklik var, tahmin yapmak zor ama şu anda yüzde 3,5 ocak enflasyonu bekliyoruz. Şubatta daha yatay bir seyir bekliyoruz. TCMB’nin gelecek yıl yüzde 16 olarak belirttiği enflasyon tahminini güncellemesini bekliyoruz. Muhtemelen tahmin revizyonu için TCMB mayıs ayını bekleyecektir. Şubat raporu enflasyona revizyon çok erken. 2026 sonunda Nomura’nın beklentileri enflasyonda yüzde 21-22, faizde yüzde 28 şeklinde.
TCMB hedefe ulaşmak istiyorsa 2026 da sıkı durması gerektiği kesin. 2026’da 8-10 puan faiz indirim alanı olabilir. Bizim enflasyon tahminimiz yüzde 21, bu nedenle yüzde 16 enflasyon beklentisi biraz iddialı olur. Asgari ücrette her yüzde 10 artış, enflasyona 1-1,5 puan kadar etki yapıyor.
Beklenmedik bir şey olmazsa 2026 sonu kur beklentimiz 51 seviyesi, bu olduğu sürece dolarizasyon bir tehdit değil. Ocak ve Şubat’ta enflasyonda olumlu rakamlar gelirse, yabancı yatırımcı tahvillere ilgi gösterebilir. Türkiye borçlanmada olumlu bir hava içinde, döviz cinsinde borçlanma sorunu yok.
Cari açık yüzde 1,3 civarında gelecek yıl yüzde 1.6’ya kadar çıkacağını düşünüyoruz ama yüzde 2 altındaki açığın çevrilmesi Türkiye için sorun değil. 2026 ajandası iddialı görünüyor, enflasyon beklendiği gibi gelirse yıl sonuna doğru not artışı görülebilir. 2026 büyüme beklentimizi yüzde 3,2’den, yüzde 3,5’e çıkardık.”
Fed iki karşı oya rağmen 25 baz puan faiz indirimi yaptı
ABD Merkez Bankası (Fed), politika faizini 25 baz puan indirerek 3,50-3,75 aralığına çekti. Toplantıda faiz indirimine karşı iki karşı oy çıkması Fed’in bundan sonraki süreçte faiz indirimini durdurma ihtimalini akıllara getirdi. Fed ayrıca 12 Aralık’ta ABD Hazine tahvillerini satın almaya başlayacağını ve 30 gün içinde 40 milyar dolarlık Hazine tahvili alacağını açıkladı.
Faiz kararı sonrasında değerlendirmelerde bulunan Fed Başkanı Jerome Powell, politika faizinin “nötr” aralıkta olduğunu ve ekonomik verilerin gelişimini görmek için beklemede olmanın doğru bir konum olduğunu söyledi. Powell, enflasyon risklerinin yukarı, istihdam risklerinin ise aşağı yönlü olduğunu belirtti.
ABD Merkez Bankası (Fed) Başkanı Jerome Powell, politika faizini yüzde 3.50-3.75 bandına indiren kararın ardından düzenlediği basın toplantısında ekonomiye ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Powell, enflasyon ve istihdam arasında zorlu bir dengeleme içinde olduklarını ifade etti.
“Enflasyon yüksek, istihdam riskleri arttı”
Fed Başkanı, kısa vadeli enflasyon risklerinin hala yukarı yönlü olduğunu, ancak tarifelerin etkisi geçtikten sonra düşüş trendine yeniden başlamasını beklediklerini söyledi. İstihdam cephesinde ise durum daha farklı. Powell, “İstihdama yönelik aşağı yönlü risklerin son aylarda arttığı görülüyor” ifadesini kullanarak işgücü piyasasındaki risklere dikkat çekti.
Faiz kararına iki taraflı muhalefet
Fed’den yapılan açıklamada, Yönetim Kurulu Üyesi Stephen Miran’ın daha agresif bir 50 baz puanlık indirim istediği, Chicago Fed Başkanı Austan Goolsbee ve Kansas City Fed Başkanı Jeffrey Schmid’in ise faizi sabit tutmaktan yana olduğu için karara karşı oy kullandığı belirtildi.
Fed’in politika bildirisinde, mevcut göstergelerin ekonomik faaliyetin ılımlı bir hızda genişlediğini gösterdiği ifade edildi. Açıklamada, bu yıl istihdam artışının yavaşladığı ve işsizlik oranının eylül ayına kadar hafifçe yükseldiği kaydedildi. Fed, geçen yıl eylül ayında 4 yıl aradan sonra başlattığı faiz indirim sürecini bu kararla devam ettirmiş oldu.
FED etkisi: Altın fiyatlarında sert dalgalanma
FED’in politika faizini beklentiler dahilinde 25 baz puan düşürerek yüzde 3,5-3,75 aralığına indirmesiyle altın fiyatlarında hareketlilik yaşandı. Faiz kararı sonrası piyasalarda hareketlilik yaşandı. Karar anında 4.188 dolar seviyesine gerileyen ons altın, FED Başkanı Jerome Powell’ın açıklamalarının başlamasıyla yeniden yükselişe geçerek 4.238 dolara çıktı. Gümüş fiyatları, yapay zeka, veri merkezleri ve elektrikli araç sektöründeki artan talep nedeniyle rekor seviyelere ulaştı. Ons gümüş, 61,47 dolarla tarihi zirvesini gördü. Spot gümüş ise 61,17 dolardan işlem görüyor.
Ons fiyatındaki yükselişe paralel değer kazanan gram altın da 5 bin 793 liraya çıktı. Çeyrek altın 9 bin 544 lira, cumhuriyet altını 38 bin 32 liradan satılıyor.
7 dev bankadan 2026 tahmini; altının onsu 5 bin dolara çıkabilir
Uluslararası bankaların altına ilişkin 2026 tahminleri ibrenin gelecek yılda da yukarı olduğunu gösteriyor. Raporlarını güncelleyen bankaların ortaya koyduğu rakamlar çıtanın daha da yükseğe konduğunu işaret ediyor. Bank of America ve JP Morgan, 5.000 dolar hedefini işaret ederek en yüksek tahmini yapanlardan. Bankaların 2026 için ons başına altın tahminleri şöyle:
Bank of America: 5.000 Dolar
JPMorgan: 5.000 Dolar
Goldman Sachs: 4.900 Dolar
Wells Fargo: 4.500 - 4.700 Dolar
Morgan Stanley: 4.500 Dolar
UBS: 4.500 Dolar
Deutsche Bank: 4.450 Dolar
Gümüş 64 dolar ile tarihi zirveye yükseldi
Gümüş, Fed’in faiz indirimi sonrasında tarihte ilk kez ons başına 60 doların üzerine çıkarak rekor kırdı. 11 Aralık Perşembe günü gümüşün onsu 64 doların üzerini gördü. Gümüş fiyatları özellikle FED’in faiz indirimi kararı sonrasında yükselmeye başladı. Gümüş son bir ayda yüzde 20, son bir haftada ise yüzde 8,5 değer kazandı.
Gümüşteki hızlı yükselişin ardındaki üç neden
Kırdığı rekorla karda altını sollayan gümüşteki bu yükselişin nedenine dair üç kritik unsura dikkat çekiliyor. Gümüş, 2025 yılına damgasını vurdu. Altın rekor üstüne rekor kırarken, gümüş sessiz sedasız yükseldi.
Bu yükselişin ardında yatan 3 neden şöyle; ABD Merkez Bankası’nın faiz kararı, teknoloji sektöründeki arz açığı ve ABD’nin olası gümrük tarifeleri...
Gümüşü sadece bir yatırım aracı olarak görmek yanlış. Elektriği altın ve bakırdan daha iyi iletmesi, onu sanayinin vazgeçilmezi yapıyor. Elektrikli araçlar (EV), güneş panelleri ve yeni nesil bataryalardaki üretim artışı, gümüşe olan talebi arzın üzerine çıkardı.
FT: Ağır fatura ödemek istemiyorsanız Türkiye’nin yaptığını yapmayın
Türkiye ekonomisinin son yıllardaki serüvenini mercek altına alan çarpıcı bir analiz yayımlayan dünyanın önde gelen ekonomi gazetelerinden Financial Times (FT), merkez bankalarını Türkiye ekonomisini göstererek uyardı. FT, “ağır fatura ödemek istemiyorsanız bunu yapmayın” dedi ve Türkiye’nin 2023 seçimleri öncesindeki “düşük faiz” inadının bedelini ağır ödediğini yazdı.
Haberde, özellikle 2023 seçimleri öncesinde iktidarın uyguladığı ve ekonomistlerin “irrasyonel” olarak nitelendirdiği politikaların yarattığı tahribata dikkat çekildi. Türkiye’nin yaşadığı bu sürecin, diğer ülkelerin merkez bankaları için bir “uyarı levhası” niteliğinde olduğu vurgulandı.
Analizde, Türkiye’nin potansiyeline rağmen yanlış kararlarla dengesinin bozulduğu belirtilerek şu ifadelere yer verildi:
“Yıllardır nüfusu 85 milyon civarında olan Türkiye, küresel ekonomide yükselen bir aktör konumunda. Ancak geçtiğimiz yıllarda uygulanan alışılmadık para politikasıyla, geleneksel faiz–enflasyon dengesi çarpıtıldı.”
Özellikle 2022 yılında TÜFE’nin yüzde 85’i aşarak Avrupa ortalamasının katbekat üzerine çıktığı hatırlatılan haberde, bu durumun “ağır bir fatura” olarak geri döndüğü belirtildi. 2023 seçimlerinin ardından TCMB yönetiminin değişmesi ve Fatih Karahan liderliğinde yeniden “sıkı para politikasına” dönülmesini değerlendiren gazete, enflasyonun yüzde 31’e gerilemesine rağmen tehlikenin geçmediğini yazdı.
Dünyaya uyarı: bu hataya düşmeyin
Financial Times, Türkiye örneğini “iyi niyetli ama hatalı para politikalarının bedelinin ağır olduğu” yönünde bir ders olarak sundu. Düşük faiz ve yüksek enflasyon sarmalının vatandaşın alım gücünü nasıl erittiğine vurgu yapılan analizde, “İyi niyetle bile olsa, geleneksel para politikasından uzaklaşmak riskli” mesajı verildi. Gelişmekte olan ülkelerin benzer hatalar yapması durumunda, toplumların uzun süreli ekonomik şoklarla karşı karşıya kalabileceği ifade edildi.
Ekonomi istekle değil, verilerle yönetilir
Haberde, Merkez Bankası’nın 2026 ve 2027 yılları için koyduğu yüzde 16 ve yüzde 9’luk hedeflerin, mevcut riskler ışığında hala “tartışmalı” olduğu belirtildi.
Analiz, Türkiye’nin yaşadığı sürecin “ekonominin istekle değil, verilerle hareket edilmesi gereken bir ders” olduğu hatırlatmasıyla son buldu.
Asgari ücret toplantıları başlıyor; %25 artışın üzerini öngören pek az
Asgari ücrette Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun kritik görüşmesi 12 Aralık Cuma günü yapıldı. Komisyonun yapacağı seri toplantıların ardından, milyonların beklediği nihai rakamın tespit edilmesi hedefleniyor.
Pazarlık masasına öncesinde, uygulanan ve hayat pahalılığı karşısında yetersiz kalan rakamlar şöyle: Bir işçinin aylık brüt asgari ücreti 26 bin 5 lira 50 kuruş iken, kesintiler düştüğünde emekçinin eline net 22 bin 104 lira 67 kuruş geçiyor.
İşverene olan toplam maliyet ise 30 bin 621 lira 48 kuruş seviyesinde. Bu maliyetin kalemleri; 26.005,50 TL brüt ücret, 4.095,87 TL sosyal güvenlik primi ve 520,11 TL işveren işsizlik sigorta fonundan oluşuyor.
Toplantı öncesinde konuşulan 2026 zam oranları ve bu oranların maaşlara yansıması ise şöyle hesaplanıyor:
Yüzde 25 Zam: Net asgari ücret 27 bin 630 lira.
Yüzde 27 Zam: Net asgari ücret 28 bin 72 lira.
Yüzde 29 Zam: Net asgari ücret 28 bin 515 lira.
Yüzde 31 Zam: Net asgari ücret 28 bin 957 lira.
Yüzde 32 Zam: Net asgari ücret 29 bin 178 lira.
Yüzde 33 Zam: Net asgari ücret 29 bin 399 lira.
“Maksimum yüzde 25, gerisi sürpriz olur”
SGK Uzmanı Özgür Erdursun ise, iktidarın sıkı para politikasını gerekçe göstererek ücretleri baskılayacağını öngörerek, beklentisini, “Maksimum yüzde 25. Üzeri sürpriz olur” sözleriyle açıkladı. Erdursun’un çizdiği tablo, çalışanlar için karanlık bir geleceğe işaret ediyor. Mevcut durumda 30 bin TL seviyesine dayanan açlık sınırının, 2026 sonunda 35–40 bin TL bandına fırlayabileceği belirtiliyor.
Bu senaryoda, asgari ücrete yüzde 25 zam yapılması durumunda maaşlar 27 bin 630 TL’de kalacak.
Prof. Dr. Aziz Çelik: İki kriter esas alınmalı
Prof. Dr. Aziz Çelik ise, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’ndaki yapısal değişiklik tartışmalarının sorunu çözmeyeceğini belirterek, asgari ücretin kural bazlı ve geçim şartlarına göre belirlenmesi gerektiğini vurguladı. Çelik, asgari ücret tespiti için “geçim şartları ve ülke ekonomisindeki büyüme verilerinin” esas alınması gerektiğine dikkat çekti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan: ‘Kefenin cebi yok, işverenler asgari ücrette elini taşın altına koysun’
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise, “Komisyonda işverenleri temsilen yer alan TİSK’ten ellerini taşın altına koymalarını bekliyorum. İşçi kardeşlerimize yönelik atacağınız her olumlu adım; verimlilik, kazanç ve bereket olarak dönecektir. Hep söylerim: Kefenin cebi yok” dedi.
2026’da alkolden ve şans oyunlarından elde edilen uçacak
CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, alkollü içkiler ve şans oyunlarından elde edilen vergi gelirlerinin 2021’e göre olağanüstü artış gösterdiğini belirterek 2026 için toplam gelirin 258,7 milyar liraya ulaşmasının beklendiğini açıkladı. Gürer, iktidarın “alkol ve kumarı eleştiren muhafazakâr söylemine rağmen” en büyük gelir artışını bu kalemlerden sağlamasının ciddi bir çelişki olduğunu vurguladı.
Alkollü içkilerden alınan vergiler 2021 yılında 22,9 milyar lira iken, 2026 yılı için planlanan gelir 191,6 milyar liraya yükseliyor. Bu, tam 8,4 katlık (yüzde 735) bir artış anlamına geliyor. Kendisini muhafazakâr olarak tanımlayan bir iktidarın en büyük gelir artışını alkol ve kumardan sağlaması düşündürücü” ifadelerini kullandı.
Masadaki acı reçeteyi iktidar medyası yazdı
TÜİK verilerine göre yılın ikinci yarısında enflasyon; Temmuz’da yüzde 2,06, Ağustos’ta yüzde 2,04, Eylül’de yüzde 3,23, Ekim’de yüzde 2,55 ve son olarak Kasım’da yüzde 0,87 olarak gerçekleşti.
İktidara yakınlığı ile bilinen Sabah gazetesinde emekli ve memur zammına ilişkin dikkat çeken bir analiz yer aldı. Bu senaryoda yılın ikinci yarısındaki enflasyon yüzde 12,28 olarak hesaplanıyor. Buna göre SSK ve BAĞ-KUR emeklileri sadece yüzde 12,28 oranında zam alacak. Memur ve memur emeklileri için ise yüzde 6,93’lük enflasyon farkı ve yüzde 11’lik toplu sözleşme zammıyla birlikte toplam artış yüzde 18,7 seviyesinde kalacak. Hâlihazırda 16 bin 881 TL olan en düşük SSK ve BAĞ-KUR emekli maaşı, masadaki senaryolara göre 19 bin lira sınırını bile aşamıyor; yüzde 12,49’luk senaryoda: En düşük maaş 18 bin 989 TL,
Yapılan hesaplamalara göre, mevcut durumda 22 bin 672 TL olan en düşük memur emeklisi aylığı, yüzde 18,7’lik artışla 26 bin 911 TL’ye çıkacak. 1.000 TL’lik seyyanen artış eklendiğinde ise bu rakam ancak 27 bin 911 TL seviyesine ulaşabilecek.
Aktif görevdeki memurlar için ise 50 bin 503 TL olan en düşük maaşın, yeni yılda 60 bin 947 TL’ye yükselmesi bekleniyor. Üniversite mezunu bir memurun maaşı ise 63 bin 456 TL seviyelerine gelecek.
Emeklilik hayali kuranları iyi günler beklemiyor
Yapılan düzenleme ile gün satın almak Ocak 2026’dan sonra daha pahalı olacak. Yeni yılda yürürlüğe girmesi beklenen ‘Torba Yasa’, enflasyon altında ezilen milyonların yükünü daha da ağırlaştıracak. Sosyal güvenlikten vergiye kadar pek çok alanda köklü değişiklikler içeren tasarı, özellikle emeklilik için gün sayanları ve borçlanma yapacakları doğrudan vuracak.
Askerlik ve yurt dışı borçlanmasında oranlar artıyor, ‘ucuz emeklilik’ için son çıkış tarihi ise Aralık sonu. Yeni torba yasa tasarısı, sosyal güvenlik mevzuatı başta olmak üzere milyonların ekonomisini derinden etkileyecek yenilikler getiriyor. Emeklilik hesaplarının sil baştan değişeceği düzenleme; emeklilik bekleyen çalışanlar, ev sahipleri ve araç alıp satacaklar gibi geniş bir kitleyi kapsıyor.
Özelleşme sayesinde TEDAŞ’tan 2,9 milyar TL’lik zarar
Elektrik dağıtım işinin 2013 yılında tamamıyla özel sektöre devredilmesi, fahiş zamları da beraberinde getirdi. Elektrik dağıtım işinin, “Kalite, rekabet ve ucuzluk getireceği” iddiasıyla özelleştirilmesi kamuya da ağır yükler yükledi. Elektrik dağıtım şirketlerinden alacaklarını tahsil edemeyen TEDAŞ’ın dönem zararı, 2,9 milyar TL’ye ulaştı.
Birgün’den Mustafa Bildircin’in haberine göre, elektrik dağıtım işinin özelleştirilmesinden önce kaynaklanan ve dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesi sırasında TEDAŞ’ta kalan alacakların büyük bölümü, aradan geçen 12 yıla karşın halen tahsil edilemedi. Elektrik sektöründeki dağınık yapıyı ortadan kaldırmak amacıyla 1970 yılında kurulan TEDAŞ’ın mali yapısı da AKP’nin enerji alanındaki özelleştirme politikası nedeniyle geri dönülemez şekilde bozuldu. Kurumun dönem zararı, 2024 yılının sonunda 10 haneli tutarlarda gerçekleşti.
Kurum, Hazine’den aktarılan kaynaklar ile birlikte 2022 ve 2023 yıllarında mali durumunu toplasa da 2024 yılı TEDAŞ için adeta, “Felaket yılı” oldu. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın verilerine göre, TEDAŞ’ın dönem zararı, 2025 yılı itibarıyla 2 milyar 916 milyon TL’ye fırladı. Kurumun faaliyet zararı toplamı ise kayıtlara, 4 milyar 207 milyon TL olarak geçti.
“Türkiye Çin’e sattığının 12 katını geri alıyor”
CHP İzmir Milletvekili Seda Kâya Ösen, 2026 Yılı Merkezi Ticaret Bakanlığı Bütçesi görüşmelerinde Türkiye’nin ciddi bir sanayisizleşme riski ile karşı karşıya kaldığını iddia ederek “Özellikle Çin ile olan dış ticaretimiz ciddi bir dengesizlik taşımaktadır. Türkiye, Çin’e sattığının 11–12 katını Çin’den geri almaktadır” dedi.
Ösen, “Kritik sektörlerde üretim yapamıyor, katma değer yaratamıyoruz. Çünkü hükümet yatırımcıyı doğru alanlara yönlendirecek, gerçek üretimi destekleyecek politikaları hayata geçirememektedir. Son 20 yılda yüksek teknolojili ürünlerin toplam ihracattaki payı yüzde 3 ile 5 arasında sıkışmıştır. Savunma sanayisindeki gelişmeler önemlidir fakat yüksek teknoloji ihracatını yukarıya taşımaya yetmemektedir. Türkiye hâlâ ağırlıklı olarak düşük teknoloji ürünleri ihraç etmektedir. Son 20 yılda düşük teknolojili ihracatın payı yüzde 65–59 aralığında kalmıştır” diye konuştu.
Üniversiteli işsizliği genel işsizliği geçti
OECD verilerine göre Türkiye, üniversite mezunlarının işsizlik oranının genel işsizliğin üstünde olduğu tek ülke oldu. Veriler, diploma ile istihdam arasındaki bağın zayıfladığına ve yükseköğretim-istihdam uyumunun yeniden ele alınması gerektiğine işaret ediyor. Ekonomim’de yer alan habere göre OECD’nin 2024 yılına ait istihdam istatistikleri, Türkiye’de yükseköğretimin iş gücü piyasasındaki karşılığını yeniden gündeme taşıdı. Kurumun yayımladığı karşılaştırmalı grafiklerine göre, diğer OECD ülkelerinde yükseköğrenim, istihdam olasılığını güçlendiren bir unsur olarak öne çıkarken, Türkiye’de bu tablo ters yönde seyrediyor. Veriler, diploma ile istihdam arasındaki bağın zayıfladığına ve yükseköğretim-istihdam uyumunun yeniden ele alınması gerektiğine işaret ediyor.
Verilere göre Türkiye’de üniversite ve akademisyen sayısı diğer ülkelere kıyasla fazla değil; asıl sorun, öğrenci başına düşen akademisyen sayısının çok düşük olması. Problemin kaynağı olarak fakülte ve MYO planlamalarındaki hatalar ile açık öğretime ve düşük puanlı bölümlere aşırı yönlendirme gösteriliyor.
Merkez Bankası rezervlerinde altın desteğiyle artış
Merkez Bankası’nın toplam rezervlerinde bu hafta yüzde 1,7 artış kaydederek 186,4 milyar seviyesine ulaştı. 5 Aralık haftasında bankanın toplam rezervleri 3,2 milyar dolarlık bir sıçrama yaparak 186,4 milyar dolara çıktı. Resmi rezerv varlıklarındaki bu artış oranı, bir önceki haftaya kıyasla yüzde 1,7 olarak kayıtlara geçti.
Rezervlerin alt kalemleri incelendiğinde hem dövizde hem de altında artış gözlendi. Döviz varlıkları bir önceki haftaya göre yüzde 1,7 artarak 69 milyar dolara yükseldi. Altın varlıkları diğer haftalarda olduğu gibi artış kaydetti. Altın cinsinden rezerv varlıkları yüzde 1,9 oranında değer kazanarak 109,7 milyar dolar seviyesini gördü. IMF rezerv pozisyonu ve SDR toplamı da sınırlı bir artışla (yüzde 0,4) 7,7 milyar dolar oldu.
Piyasaların yakından takip ettiği swap (para takası) verileri de belli oldu. Bu hafta itibarıyla, Merkez Bankası’nın toplam yabancı para swap işlemlerinden kaynaklanan döviz yükümlülüğü 17,6 milyar dolar olarak hesaplandı.
Küresel borç 346 trilyon dolara yükseldi
Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF), “Küresel Borç Monitörü” raporunu “Yeni bir borç birikimi dalgası yaklaşıyor - Bu kez farklı olabilir mi?” başlığıyla yayımladı. Rapora göre, toplam küresel borç yılın ilk üç çeyreğinde 26,4 trilyon dolardan fazla arttı. Toplam borç, üçüncü çeyrek itibarıyla yaklaşık 346 trilyon dolarla yeni bir zirveye çıktı. Küresel borç geçen yılın aynı döneminde 327,5 trilyon dolar olarak kaydedilmişti. Toplam borcun küresel Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’ya (GSYH) oranı bu dönemde yüzde 310’u buldu. Borç artışı ABD ve Çin’de yoğunlaşmaya devam ederken, gelişmiş ekonomilerin toplam borcu yılın üçüncü çeyreğinde 230,6 trilyon dolar olarak hesaplanırken, gelişmekte olan ülkelerde toplam borç 115,1 trilyon dolara ulaştı. ABD’nin yanı sıra Fransa, Almanya ve İngiltere’de de büyük borç artışları kaydedildi. Gelişmekte olan ülkelerde de Çin’den sonra en büyük borç artışları Brezilya, Rusya, Kore, Polonya ve Meksika’da görüldü.
Küresel borcun dağılımına bakıldığında, hane halkına ait borçlar bu yılın üçüncü çeyreğinde 64 trilyon dolara, finansal olmayan şirketlere ait borçlar 99,3 trilyon dolara, kamu borçları 105,8 trilyon dolara ve bankalar gibi finansal şirketlere ait borçlar 76,6 trilyon dolara yükseldi.
Borsadaki şirketlerin üçte biri son 6 yılda halka arz oldu
Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) Başkanı Ömer Gönül, 2020 yılından bugüne kadar 204 şirketin halka arzı gerçekleştirildiğini ve bu şirketlerin piyasadan 222 milyar lira kaynak sağladığını belirterek, “Halihazırda borsada işlem gören şirketlerin 3’te 1’i son 6 yılda halka arz oldu, borsada işlem gören şirket sayısının 590’a ulaştı” dedi. Borsa İstanbul AŞ Genel Müdürü Korkmaz Ergun, “Günlük ortalama işlem hacmimiz 25 milyar liradan 200 milyar liraya yükseldi” dedi. Yatırımcı sayısının 6,4 milyonu aştığını dile getiren Gönül, sermaye piyasalarında bakiyeli yatırımcı sayısının ise 11 milyona yaklaştığının altını çizdi.
Borsada milyonerlerin sayısı arttı
Merkezi Kayıt Kuruluşu (MKK) verilerinden derlenen bilgilere göre, Borsa İstanbul’da pay senedindeki toplam yatırımcı sayısı kasım sonu itibarıyla geçen yılın sonuna göre yüzde 6,4 azalarak 6 milyon 431 bin 980’e geriledi. Bu dönemde yatırımcıların toplam portföy değeri 5 trilyon 711 milyar 806 milyon liradan, 7 trilyon 283 milyar 680 milyon liraya yükseldi.
“Milyoner” yatırımcı sayısı geçen yılın sonunda 239 bin 742 iken, kasım itibarıyla yüzde 23,2 yükselişle 295 bin 343’e yükseldi. Böylece, Borsa İstanbul’a 55 bin 601 yeni “milyoner” yatırımcı eklendi. Aynı dönemde bu yatırımcıların yönettiği toplam portföy büyüklüğü de 5 trilyon 263 milyar 224 milyon liradan, 6 trilyon 852 milyar 788 milyon liraya çıktı. Kasım ayı itibarıyla sayıca toplam pay senedi yatırımcılarının yüzde 4,6’sını oluşturan bu grup, yatırımlarıyla 7 trilyon 283 milyar 680 milyon liralık toplam pay senedi piyasasının yüzde 94,1’ini elinde bulunduruyor.
ABD ile 100 milyar dolarlık ticaret hedefi
Washington’da bir dizi üst düzey temaslarda bulunacak olan Ticaret Bakanı Ömer Bolat’ın ABD ziyaretinde 100 milyar dolarlık ticaret hacmi hedefine ulaşılması için atılması gereken somut adımlar ele alınacak. Bolat, ABD Ticaret Temsilcisi Jamieson Greer ve ABD Ticaret Bakanı Howard Lutnick ile görüşecek. Söz konusu hedef, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD ziyaretinde belirlenmişti.
AVM’ler ayakta duramaz noktaya geldi
Bir döneme damgasını vuran “AVM çılgınlığı durma noktasına geldi. Alışveriş Merkezleri ve Yatırımcıları Derneği (AYD) Başkanı Nuri Şapkacı, Türkiye’de sayısı 450’ye ulaşan Alışveriş Merkezleri’nin (AVM), artık büyümenin yükünü taşıyamaz hale geldiğini açıkladı.
Şapkacı, pandemi öncesi başlayan projeler hariç tutulduğunda, yeni çivi bile çakılmadığı vurgulayarak, sektörün içine düştüğü darboğazı gözler önüne serdi. Şapkacı’nın paylaştığı verilere göre, bu yılın ilk 10 ayında resmi enflasyon yüzde 32’nin üzerindeyken, AVM’lerin metrekare verimliliği yüzde 29’da kaldı. Yani sektör reelde küçüldü. Daha da kötüsü, AVM’lere giren insan sayısı yüzde 3,4 oranında azaldı.
Yunan Titan, Türk çimento şirketini 190 milyon dolara alıyor
Yunanistan merkezli çimento üreticisi Titan, Traçim Çimento’nun tamamını yaklaşık 190 milyon dolara satın almak için anlaşmaya vardı. Traçim fabrikasının yaklaşık 2,5 milyon ton çimento üretim kapasitesi bulunuyor.
2008 krizini bilen ekonomistten uyarı: “OpenAI yakında patlayacak”
2008 küresel ekonomik krizini önceden tahmin etmesiyle ünlenen ve hikayesi The Big Short filmiyle sinemaya uyarlanan efsanevi yatırımcı Michael Burry, yapay zeka alanında büyük bir sorun döneminin yaklaştığını savunarak “OpenAI yakında patlayacak” ifadelerini kullandı.
Tarihin en büyük halka arzı: SpaceX
Elon Musk’ın uzay şirketi SpaceX, halka arz planlıyor. Bloomberg’in haberine göre, halka arzın 2026 yılının ortalarından sonlarına doğru gerçekleşmesi bekleniyor. SpaceX’in 1,5 trilyon dolarlık bir değerlemeye ulaşmayı ve borsadan 30 milyar dolar toplamayı hedeflediği bildiriliyor. Bu, 2019’da 29 milyar dolar toplayan Saudi Aramco’nun halka arzını geride bırakarak tarihin en büyük halka arzı olacak.
Wall Street Journal daha önce SpaceX’in çalışanları için ikincil bir hisse satışı gerçekleştirdiğini ve bunun şirketin mevcut değerinin yaklaşık 800 milyar dolara ulaşmasına yol açabileceğini ortaya koymuştu. Bloomberg ise, SpaceX’in son günlerde bu hisse satışını “doğruladığını” ve şirketin değerinin 800 milyar doların üzerinde olduğunu belirtiyor.
ABD’de dış ticaret açığı beş yılın en düşük düzeyine ulaştı
ABD’de dış ticaret açığı, eylülde yüzde 10,9 gerileyerek 52,8 milyar dolara indi ve böylece Haziran 2020’den bu yana görülen en düşük seviyeye ulaştı. ABD Ticaret Bakanlığı’nın açıkladığı verilere göre, dış ticaret açığı eylülde bir önceki aya kıyasla önemli ölçüde daraldı. Piyasa beklentisi açığın 62,5 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmesi yönündeydi.
ABD’nin büyük ticaret ortakları arasında yer alan Çin’e verdiği mal ticareti açığı, eylülde bir önceki aya kıyasla 4 milyar dolar azalarak 11,4 milyar dolara indi.
