KAPSAYICILIK Farklılıklarımızla Birlik Olma ve Liderlik Sanatı - Dr. RIZA KADILAR
Bu kitap diyor ki: ektiğiniz bir tohum arzu ettiğiniz şekilde yeşermiyorsa bu onun kabahati olmak zorunda değil. O tohuma kızmak size hiçbir şey kazandırmayacak. Bir tohumun gelişmesi, yeşermesi ve meyve vermesi için tabii ki o tohumun belli özelliklere haiz olması gerek ama belki ondan daha da önemlisi o tohumun bulunduğu ortamın onun gelişimini mümkün kılan, hatta destekleyen bir ortam olması gerekli.
Her bir insan bir tohum. Hatta sadece birey olarak da bakmamak gerek, her insan topluluğu da aslında bir tohum. Gelişip, potansiyellerine ulaşıp daha da iyi meyve vermeleri için hem belli özellikleri taşımaları, hem de içinde bulundukları ortamın onların bu gelişim sürecine imkan sağlaması gerekiyor.
İşte kapsayıcılık derken kast ettiğimiz bu. Cevap aradığımız soru: Her biri birbirinden farklı, birçok değişik özellikleri olan, hatta birbirine benzemez tohumların birlikte yeşerdiği ve sürdürülebilir şekilde geliştiği bir yaşam alanı nasıl oluşturabiliriz?
Dünyamızın doğal döngüsünde bu zaten hayat bulmuş. Bunca birbirinden farklı canlılar birlikte evrilerek yaşamaya devam etmişler. Değişime uyum sağlayamayanlar zamanla yok olmuş, bazıları da birçok özelliklerini değiştirip adapte olup yaşama bağlanmış. Bir döngü var doğada. Bir sürecin çıktısı, bir başka sürecin girdisi olmuş. Ta ki insanoğlu bu döngüye çomak sokana kadar.
Mono-kültür tarım insan ile başlamış. Bu yaklaşım zamanla sadece bir tarım uygulaması olarak kalmamış, sosyal alana da hâkim olmuş. Harari’nin iddia ettiği gibi Homo Sapiens’i zaten dünyamızın hâkimi kılmaya muktedir kılan işbirliği yaparak, birlikte organize olarak sorunların, tehditlerin üstesinden gelebilmesiymiş. Tarih boyunca da en iyi şekilde organize olup iş birliği içinde davranan toplumlar daha yüksek refaha ulaşmış, ön plana çıkmış.
Bunun olması için de birbirine benzeyen, yani bir anlamda mono-kültür, topluluklar oluşmuş. İnanç sistemlerinden ritüellerine, eğitim anlayışından toplumsal ve bireysel değerlerine kadar benzer bireylerin oluşturduğu toplumlar bu sayede diğerlerinin ve hatta yaşadıkların coğrafyanın üzerinde bir egemenlik kurmuşlar. Aynı zamanda da işte bu yüzden en büyük savaşlar, en büyük yıkımlar yaşanmış insanlık tarihi boyunca.
Günümüzde ise bu artık böyle devam etmek zorunda değil. Kitapta açıkladığımız birçok nedenden ötürü artık birbirinden farklı, büyük bir çeşitlilik arz eden bireylerden oluşan toplumlar eğer işbirliği ruhunu geliştirebilirlerse çok daha avantajlı bir konuma geliyorlar. Bunun temelinde teknoloji alanında bazı gelişmeler var, demografik hareketler ve farklı dünya görüşlerinin, özellikle de Asya’nın, daha geniş bir coğrafyaya yayılması var. Bu sadece bir avantaj sağlamaktan çok daha öteye giden bir durum: kapsayıcılık çeşitliliği bir araya getiremezsek büyük bir tehdit ile de karşı karşıyayız.
Yapay zekâ, makine öğrenmesi dediğimiz öğrenen algoritmalardan oluşuyor. Sisteme ne sokarsak, yani ne öğretirsek algoritmalara, o yönde daha da geliştiriyor uygulamaları. Eğer mono-kültür yaklaşımını yapay zekâya en etkin çözüm olarak öğretirsek çok korkunç yarınlar bırakabiliriz çocuklarımıza ve torunlarımıza.
İşte sadece bir moda kavram değil, son derece temel, varoluşsal bir kavram kapsayıcılık. Tabii ki her kavram tam tezatı ile geliyor. Dünya genelin-de özellikle siyasi anlamda polarize olmuş toplumları yaratacak söylemlerin ön plana çıktığına da tanıklık ediyoruz. Sonuçta hangisini beslersek onun kazanacağı bir sürece girdik. Çok da zamanımız yok.
Yakın geçmişte yaşadığımız pandemi bunun en güzel örneklerinden birisiydi. Belki de insanlığın sonunu getirebilecek kadar güçlü bir tehdit bu kadar kısa bir süre içinde ve bu kadar göreceli olarak az hasar ile atlatıldı ise bunu dünyanın her yerinde birbiri ile işbirliği içinde çalışan bilim insanlarına ve onları desteleyenlere borçluyuz. Ortak hedefe kitlendiğinde ne kadar güzel ve etkin sonuçlar alabileceğimizin en somut örneği idi... Şimdi tehdit kalktı ortadan ama bu süreçte çeşitlilik içinde yaşamanın ne kadar güzel olduğunu keşfettik. Cin çıktı şişeden. Artık bu kazanımlarımızın üzerine çok daha etkili çözümler inşa etmek elimizde. Tabii cini tekrar şişeye sokmaya çalışanlar da olacaktır.
Bu kitap kapsayıcılığın bizlere neler vaat ettiğini aktarmayı amaçlayan bir eser.
İlk bölümde öncelikle kapsayıcılığın ne olduğuna ve neden şimdi karşımıza çıktığına bakıyoruz.
İkinci bölümde kapsayıcılığın verimlilik (performans) ve çeşitlilik ile olan ilişkini ele alacağız. Çeşitlilik derken hem perspektif çeşitliliği hem psikolojik çeşitlilik hem de geçmişimde yer alan arka plan hikâyelerimizin yarattığı çeşitlik boyutunu inceliyoruz.
Arkasından üçüncü bölümde liderlik kavramına değiniyoruz. Günümüzde geçerli liderlik paradigmalarından yola çıkarak kapsayıcılık kavramı ile çağı yakalayan liderlik özelliklerini birlikte ele alıyoruz. Bu bölümde benim de kendi deneyimlerimden yola çıkarak bütün bu kavramlara nasıl yaklaştığım ile ilgili ipuçları yer alıyor. Kitabın takip eden bölümlerinde kapsayıcılık kapasitemizi arttırabilmemiz için işimize yarayan veya önümüzde engel olarak duran kavramlara ayrılmış.
- Öncelikli duygularımızı ele alıyoruz. İnsan düşünen bir varlıktır diyoruz ya, aslında insan hisseden bir varlık, zaman zaman düşünüyor. Mühim olan duygularımızı fark etmek, tanımak ve işlevsel kılmak. Önce buraya bakıyoruz.
- Sonra çok önemli bir kavram empati
- Arkasından da güven ve psikolojik güven kavramlarını inceliyoruz. Engel olarak duran kavramlara gelince:
- Öncelikle bilinçsiz önyargılar, çağrışımlar ve bilişsel çelişkilere bakıyoruz.
- Sonra ayrıcalıklarımız nasıl bir engel teşkil ediyor kapsayıcılık süreçlerinde onu değerlendiriyoruz.
- Arkasından da dışladıklarımızı inceliyoruz.
- Görünmezlik ve dışlanmışlık kavramına da takip eden sayfalarda yer veriyoruz.
- Bu bölümde son olarak da aidiyet kavramına bakıyoruz.
Çevresel faktörleri ele aldıktan sonra hani ilk başta bahsettiğimiz tohumun büyümesi için onun da sahip olması gereken bazı özellikler var demiştik ya, burada bireysel gelişim süreçlerine ve gelişimsel düşünce yapısının önemine değiniyoruz. Büyümek demek daha kapsamadığımız birçok yeni deneyim ve tecrübeyi kapsamakla oluyor. Bu bağlamda da kapsayıcılık bireysel gelişim süreçlerinde çok önemli bir rol oynuyor. Tabii gelişim sadece bireysel değil kurumsal anlamda da çok önemli.
Kurumsal gelişim için de kapsayıcılık kapasitemizin gelişmesi gerekiyor. Bu takip eden bölümde kurumlarımıza önce bir ölçüm aracı öneriyoruz, arkasından da stratejik bir kurumsal kapsayıcılık gelişim modeli paylaşıyoruz.
Kitabın yedinci bölümünde ise kapsayıcılık konusunda ilham alabileceğimiz veya uygulama alanı bulabileceğimiz bazı önemli alanlara bakıyoruz. Önce Japon kültüründen ilham alabileceğimiz bazı başlıkları paylaşıyoruz. Sonra ülkemizde çok önemli bir konu olan kadın istihdamı konusuna Athena Doktrini perspektifinden bakıyoruz.
Yılmazlık kavramını
Değişim yönetimi için Gestalt yaklaşımı ve koçluk uygulamalarını
Mentorluk yaklaşımını
Durumsal Liderlik teorisini
Takım çalışmasının işlevsel olmasının ve iş birliğinin önündeki belki de en önemli engelleri özetleyen “mahşerin dört atlısı” kavramını paylaşıyoruz.
Kitabın ekler bölümünde ise kapsayıcılık konusunda işimize yarayabilecek birkaç uygulama, araç ve akademik model ile çalışmalardan bahsediyoruz.
Veri biliminin giderek ne kadar önem kazandığının bilinci ile bir veri bilimcisi gözünden gelecek nesillerle paylaşılan bir öneri seti,
Ve geleceğin iş dünyasının gerektirdiği yetkinleri özetleyen “geleceğin iş becerileri” raporu
Son söz olarak da bir metafor kullanımı ile gelecekten bugünkü kendimize bakarak kitabı neticelendiriyoruz.
Tabii ki kitap aslında burada bitmiyor. Burada kısaca bahsettiğimiz her konu hakkında daha derinlemesine bilgileri paylaşacağımız RK Academy portalları ve sizlerin başka kaynaklardan da faydalanarak kendinizi geliştirmeniz ile aslında yeni bir yolculuğun başlangıcı olmasını hedefliyoruz bu kitabın.
Neden Bu Konuda Bir Kitap ve Neden Şimdi?
İnsanlık çok kritik bir sınavdan geçiyor. Ya bizden farklı olanla birlikte yaşamayı, birlikte üretmeyi, yeni bir yarın inşa etmeyi öğreneceğiz, ya da içine girdiğimiz polarizasyon süreci insanlığın tarih boyunca yaşadığı en büyü felaketlere gebe bir döneme bizi sokacak. Farklı olan derken sadece farklı inanışları, tercihleri, bakış açıları ve yaşam döngüleri olan diğer insan toplulukları değil, bizim alışık olduğumuzdan farklı soyut kavramları da kastediyorum. Doğru bildiğimiz genellemelerden farklı olan yeni söylemler, iyi diye sınıflandırdığımız paradigmaları sorgulatan yeni bakış açıları, yaşam tarzları ve türleri, hepsi bu kavrama giriyor.
“Peki öyle ise kapsayıcı olalım” demekle de maalesef olmuyor. Buna o kadar sık tanık oluyorum ki, nerdeyse herkesin ağzında bir “kapsayıcılık” kelimesi, söyleyince olacakmış gibi... Olmuyor. Çünkü antropolojik, sosyolojik, toplum genetiği ve psikolojik olarak tarih boyunca geliştirdiğimiz reflekslerimiz ve alışkanlıklarımız buna engel oluyor. İnsan toplulukları hep farklı olandan çok çekmiş. Savaşlar, istilalar, ihtilaller, sosyal karışıklıklar hep farklılardan ortaya çıkmış. Sadece farklı yaşam tarzları, inanış sistemleri ve ekonomik gereksinmeler değil, yeni ve farklı kavramlar da ortaya çıkınca insanları toplumsal bir strese sokmuş. Bazen aile içinde kan dökülmüş. İnsanlık tarihi hep benzer dramlarla dolu. Hal böyle olunca da insanın beyninin en derinlerinde bir yerde benzer olmayana karşı olmak, dışlamak, kendini korumak iç güdüsü yerleşmiş. Hem de yaşamda kalma güdüsüne çok yakın bir yerde, çok merkezde güçlü bir yerde...
Oysa şimdi teknolojik, demografik ve sosyolojik nedenlerle bunun değişmesi gerektiğini anlamış durumdayız. Bu kitap işte bu nedenle sizlere ulaştı. Herhangi bir konuda başkalarına söz söyleyen, aktaran kişilerin ortak dürtülerinden biri şifa vermek olsa gerek. Bir sorunun çözümünü bulmak, alet edevat icat etmek, yöntem keşfetmek ya da yaşanan bir acıyı dindirmek, daha başarılı olmak... Konu ne olursa olsun, bulduğumuz çözümleri şifa vermek niyetiyle yakınlarımıza aktarırız. Bu çalışma da kapsayıcılık ve kapsayıcı liderlikle ilgili güncel gelişmeleri ve keşfettiğim çözümleri paylaşma niyetiyle ortaya çıktı.
Kapsayıcılık, söylemesi kolay ama içselleştirip yaşaması zor bir konu.
Birbirine çok benzeyen, homojen, aynı renklere sahip bir toplumda kapsayıcılıktan bahsetmek anlamlı bir çaba değil; çünkü zaten korunaklı ve dışarıyla iletişim halinde olmayan, “aynı”lardan oluşan bir kale yarattıysak ve orada mutluysak kapsayıcılıktan konuşmanın herhangi bir işlevi yok. Kapsayıcılık, esasen kalenin duvarlarının yıkıldığı birbirinden çok farklı insanların, farklı görüşlerin ve inanışların bir araya geldiği, farklı yaşam tarzlarının her yerimize dokunduğu noktada devreye giren bir duygu durumu.
Günümüzün en önemli sorularından veya bu önemli sorulara cevap verebileceğimiz en önemli araçlardan biri, kapsayıcılık. Elbette bu durum, hayatta karşılaşılan tüm sorunları çözebileceğiniz anlamına gelmiyor. Sadece içinde bulunduğumuz dünyada başarının, mutluluğun, sağlığın, huzurun anahtarlarından birisi kapsayıcılık. Bu düşünce tarzının açacağı yeni yöntemler ve yaklaşımların bizi çok daha müreffeh bir yere taşıyacağını görüyorum.
O nedenle çalışma boyu aktaracaklarımı bu perspektifle değerlendirmek gerekiyor. Hâlâ ben de dışlanıyorum ya da dışladığım şeyleri her gün yeniden fark ediyorum. Kapsamak durumunda hissetmediğim noktalar var hayatta ama bunun bedelini biliyorum. Aslında paylaşmak istediğim de bu: bedeli bilmek.
Geriye dönüp baktığımda hayatım boyunca iyi öğrenci olduğumu söyleyebilirim. Neler sorulabileceğini, sorulara nasıl cevap verileceğini çözebiliyordum; örüntüleri anlayıp eğitim hayatında ve iş hayatında yolumu daha iyi bulabildiğime inanıyorum.
Çalışma boyunca tıpkı okul yıllarımdaki iyi öğrencilik gibi hayat karşısında da geliştirdiğim işe yarar yöntemler ve deneyimleri paylaşıyorum. Bunları olduğu gibi kabullenmek yerine hayatınızda nasıl kapsayacağınızı düşünmenizi tavsiye ediyorum.
Önerdiğim yöntemler ve kapsayıcılık felsefesinin, hayatımızda nereye artı katacağını ya da neredeki eksikleri azaltacağını en iyi biz biliyoruz. Ödediğimiz bedeli azaltıp bazı konularda üstesinden daha rahat gelmemizi sağlayacak noktalara odaklanmalıyız. Doğrularımızı ve hayatımızı düşünerek neyi kapsamanın bize iyi geleceğini düşünelim. Duygularımızı bizden başka kimse bilemez; bu çalışma sadece destek amacını taşıyor.
Peki ben yeterince kapsayıcı bir birey miyim? Aslında itiraf etmeliyim ki bu kitap üzerinde çalışırken fark ettim ki hayat boyu oluşturduğum düşünce kalıpları, duygusal bağlar, bilinçli ve bilinçsiz ön yargılar ve özellikle de emek harcayıp kazandığım ayrıcalıklar beni oldukça dışlayan bir birey haline getirmiş. Ve liderlik rollerimde başıma gelen sıkıntıların büyük bir çoğunluğu da farkında olmadan geliştirdiğim bu yaklaşımlarım yüzünden yaşanmış. Peki bunu fark etmek yeterli oldu mu? Tabii ki hayır. Çok önemli bir adım, fark etmek. Sonra bunun bir sorun olduğunu kabul etmek gerekiyor ki ben bu aşamayı da başarı ile tamamladım. Ancak asıl mesele bundan sonra başlıyor. O değişimi gerçekleştirecek süreç oldukça bilinçli ve istikrarlı bir şekilde ele alınmalı. Kitapta bahsettiğim birçok araç benim de bu süreçte çok işime yaradı. İnsan tabii ki bir anda değişmiyor. Ben bu yolculuğa bilinçli, istekli ve istikrarlı bir şekilde girdim ve şimdiden çok faydasını gördüm. Yani daha kitap yayınlanmadan en büyük faydayı adeta yazarına sağlamış gibi görünüyor...
Bu yolculukta kendimize yöneltebileceğimiz bazı temel sorular önermek istiyorum:
• Neleri dışlamayı tercih ederim ve dışladıklarımın bana maliyeti ne olur?
• Bu maliyetle nasıl başa çıkarım?
• Bununla ilgili olarak beni ne mutlu eder?
• Bugüne dek belirlediğim doğrularla ilerleyebiliyor muyum?
• Bir lider olarak ben kimim?
• Bu liderlik pozisyonu benim için ne ifade ediyor?
• Liderlikte benim için cazip olan ne?
• Nereden geliyorum, nereye gidiyorum?
• Hayatın benim için anlamı ne?
Tekrar etmek gerekirse kapsayıcılık söylemesi kolay uygulaması zor bir felsefe. Pek çok açıdan doğrularımızı ve hayatımızı sorguluyor.
•••
Öyle bir çağda yaşıyoruz ki teknolojinin değişimi ve gelişimi daha önce hiç benzer olmadığı şekilde gerçekleşiyor. Bilim kurgu filmlerinde bahsettiğimiz, neredeyse gezegen büyüklüğünde uzay gemileri yapan insanların artık mümkün olabileceği algoritmalar, süreçler, yöntemlerin başındayız.
Makine öğrenmesi, derin öğrenme, hızlı öğrenme gibi inanılmaz yenilikçi öğrenme imkânları var.
Eğer böyle öğrenilen bir sistemde doğrularımızı yanlış bir şekilde aktarırsak o yanlışların inanılmaz bir şekilde katlandığını göreceğiz. “İçeri çöp atarsan dışarı çöp çıkar,” derler. Gerçekten de hayatla ilgili ön yargılarımız, dışladıklarımız, kalıplarımız ya da bölünmüşlüklerimizi sistemin içine aynı şekilde koyarsak tüm bunların katlanarak bize geri gelip yaşanmaz bir dünya yarattığına tanık olabiliriz.
Bütün dürtü burada aslında. Bizi bugüne kadar getiren doğrulardan uzaklaşıp yeni paradigmaları keşfetmek zorundayız; ancak bu sayede hızla öğrenilen makinelerin içine işe yarayan ve bizi dışlamayan doğruları koyabiliriz.
Kapsayıcılık ve kapsayıcı liderlik üzerine şu an yaptığımız çalışmalar, belki bundan yıllar sonra yaşayanların eline geçtiğinde bize manidar bir şekilde gülümseyeceklerini hayal ediyorum.
Tüm bunların nereye gittiğini şu an bilemiyoruz. Sadece doğru cevabın nasıl verilmesi gerektiğini bilen öğrenci refleksiyle çabalıyorum.
Elinizdeki kitabı bitirdiğinizde bu konuyu yeniden ele almanız dileğiyle...
Kitaba sitemizden ulaşmak için:
Kapsayıcılık
Bireysel ve Kurumsal Başarı İçin Günümüzün Liderlik Modeli – Dr. Rıza Kadılar
https://www.scalakitapci.com/kapsayicilik
Çeviren: Osman Şenkul