31 Ocak 2025

Erken faiz indirimi ve ucuz emek cennetinin kapıları açılırken

erken-faiz-indirimi-ve-ucuz-emek-cennetinin-kapilari-acilirken

Erken faiz indirimi ve ucuz emek cennetinin kapıları açılırken

Birinci Sanayi Devrimi’nin (1733 - 1913) beşiği olarak bilinen İngiltere’den 17. yüzyıldan itibaren yükselen, giderek tüm Avrupa ülkelerine ve ABD’ye uzanan sanayi devriminin yarattığı ağır çalışma koşullarına karşı, zaman zaman büyük tepkiler gelişiyordu. İngiltere'de 1811 ve 1813 yılları arasında, Luddites adı verilen bir grup işçi, makinelerin geçim kaynaklarına yönelik tehdidini protesto etmek için ekipmanları parçalıyordu. Özellikle 19. yüzyılın ortalarına doğru giderek ağırlaşan çalışma koşullarına karşı tepkiler daha da yükseliyordu. Dönemi anlatan birçok yazar, çoğunlukla 12 saati aşan iş günü içinde verilen yemeklerde kullanılmaya başlanan bira posalarının bu başkaldırıları büyük ölçüde yumuşattığından söz ediyor. Bu yemekler ile hafif sarhoş olan işçiler, mesai bitiminde de soluğu publarda almaya başlıyor ve başkaldırılar, yerini eğlenceye bırakıyordu.

Bu durum, Friedrich Engels'in de dikkatini çekiyor ve 1840'larda İngiltere'nin işçi bölgelerini gezerek edindiği izlenimleri şöyle aktarıyor: "Glasgow'da cumartesi akşamları 30 bin işçinin zilzurna sarhoş olduğu söyleniyor. Özellikle de ücretlerinin ödendiği ve diğer günlerden daha erken paydos yaptıkları cumartesi günleri, çalışan sınıf berbat durumdaki işçi mahallelerinden kentin ana caddelerine akın ettiğinde sarhoşluğu olanca şiddetiyle görmek mümkün. Böylesi gecelerde, sağda solda yalpalayan ya da kaldırım kenarında sızıp kalan bir sürü sarhoşa rastlamadan Manchester dışına çıkabildiğimi hatırlamıyorum. Pazar günleri bu sahneler biraz daha az gürültülü bir biçimde tekrarlanır. Ve paraları bittiğinde sarhoşlar en yakındaki rehinciye giderler, henüz satmadıkları ne varsa rehin verirler.“

Engels, "İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu" başlıklı yazısında da şöyle yazar: "Yirmili yılların sonuna doğru sanayi bölgelerinde ispirtolu içkilerin aniden ne kadar ucuzladığını hala çok iyi hatırlıyorum. Çalışan nüfus bu içkinin pençesine düşmüştü. Özellikle de Kuzey Almanyalı işçilerin 1830 olayları karşısında parmaklarını dahi kıpırdatmayacak kadar atalet içinde olmalarının asıl nedeni, o dönemde onlara daha önce hiç olmadığı kadar hükmeden ispirtolu içkilerdir denebilir. Ciddi, özellikle de başarılı isyanlar yalnızca şarap ülkelerinde ya da gümrük engeli koyarak kendilerini içkiden az çok koruyabilmiş ülkelerde yaşanmıştır.”

Günümüzde, Birinci Sanayi Devrimi’nin gücünde olmasa da, yerkürenin önümüzdeki dönemine ciddi damga vurması beklenen gelişmelerin ilk adımları atılıyor. Financial Times’ın, Hindistan’ın Başkenti Yeni Delhi’de 2023 yılı 9-10 Eylül’de toplanan G20 Ülkeleri Liderler Zirvesi'ne ilişkin yazısında anlatıldığı gibi; “Türkiye, G20’nin Hindistan-Orta Doğu ticaret koridoru planına alternatif sunuyor” başlığıyla verdiği haberde, “Türkiye, Asya’dan Avrupa’ya giden mallar için bir ulaşım yolu olarak tarihi rolünü güçlendirmeye çalışırken, G20 zirvesinde kabul edilen Hindistan-Orta Doğu ticaret koridoru planına alternatif olarak bölgesel ortaklarıyla ‘yoğun müzakereler’ yürütüyor.”

Buradan da görüleceği gibi, 2023 yılının Eylül ayında gündeme gelen ve ilk aşamasının beş yıl içinde (2028) bitirilmesi öngörülen yeni ticaret yolunun önüne çıkan engeller, bu hattın öncüleri olan ABD, Birleşik Krallık ve Avrupa Birliği ülkeleri, daha ilk günlerden itibaren bölgeye inanılmaz bir askeri güç yığınağı yaparak İsrail’in odağında oldukça yol aldılar ve son olarak Suriye’de Esad rejiminin yıkılmasıyla, bu konuda önemli bir adım daha atılmış oldu.

Artık, önümüzde, büyük ölçüde bastırılmış olan İran’ın sesinin ve elbette etkisinin tamamen kesilmesi ve İsrail’in yeni komşusu Türkiye’nin de bu sürece daha uygun duruma getirilmesine ilişkin adımlar duruyor.

Gerçekte, bu konuda da önemli adımlar atılıyor; Mehmet Şimşek’in yönetimindeki Türkiye ekonomisi bu konuda uyumlaştırılıyor. Yıllık faiz kararı sayısını dahi ABD Merkez Bankası (Fed) ile uyumlaştırmayı ihmal etmeyen Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) Para Politikası Kurulu, 23 Ocak toplantısında politika faizini 250 baz puan düşürerek yüzde 45'e indirdi ve para politikasında geçen ay başlattığı gevşeme döngüsünü sürdürdü. Merkez Bankası, yıllardır süren fiyat artışlarını ve TL'deki değer kaybını sonlandırmak için agresif adımlar atmıştı.

Artık bu aşamalarda, uzun süredir çekimser durumda bekleyen yabancı yatırımcılar da, faiz indirimleri ve enflasyondaki düşüşten etkilendiklerini söyleyerek Türkiye'nin tahvil piyasalarına akın ederlerken, Ortadoğu'da bölgesel bir dönüşüm süreci başlamasının da pozisyonlarını kuvvetlendirebileceğini umuyorlar. Ekonomi ile para politikalarında daha ortodoks uygulamalara geri dönmesinden bir yılı aşkın süre geçtikten sonra Türkiye bir kez daha gelişmekte olan piyasa yatırımcıları için ana durak oldu.

Reuters’a konuşan, ABD merkezli yatırım danışmanlığı şirketi Vanguard'da gelişmekte olan piyasalardan sorumlu Nick Eisinger, "Türkiye büyük başarı öykülerinden biri, hoşumuza giden olumlu dinamiklerden biri. Reform ve makro hikaye açısından durum çok olumlu ve hâlâ gidilecek yol var" dedi.

TCMB verilerine göre, yerel tahviller 17 Ocak ile biten haftada yabancı yatırımcıdan 1.24 milyar dolar ile, son iki ayın en büyük nakit girişini kaydetti. Böylece, yıl başından bu yana toplam girişler 1.9 milyar dolara yükselmiş oldu. Yabancı yatırımcılar, 2019'dan bu yana ilk kez devlet tahvillerinin yüzde 10'undan fazlasını elinde tutuyorlar.

Yabancıların sahip oldukları devlet tahvili oranında 2022'deki yüzde 1'lik artışa kıyasla keskin bir artış olsa da bu oran TL krizinin başladığı Ağustos 2018 öncesinde görülen yüzde 25'in yarısından az. TL'nin keskin değer kaybettiği krizden çıkış süreci Türkiye için sancılı oldu. TL krizinin yükselmeye başladığı 2018 Mayıs ayında TCMB Para Politikası Kurulu olağanüstü toplandı ve yükselen dolar kuruna karşı harkete geçerek geç likidite penceresi borç verme faiz oranını yüzde 13,5'ten 16,5'e yükseltti. Merkez Bankası'nın faiz kararının ardından Türk Lirası gün içi kayıplarını geri verirken kurun 4.55 seviyesine kadar gerilediği görüldü. Fakat sonrasında tekrardan yükselerek 4,63 seviyesine geldi.

Oxford Economics'e göre, Türkiye koronavirüs krizinin başlangıcından bu yana gelişmekte olan büyük piyasalar arasında en çok ekonomik büyüme görülen ülke olsa da, 2022’de yüzde 90’a yakınlaşan ve yerel tahvillere yatırım yapanlar için maliyet ağır oldu. 2022'de yüzde 85'i aşan ve önceki yıl yüzde 75 seviyesini gören enflasyon ve değer kaybederek birçok kez rekor dip seviyeleri gören TL nedeniyle bu yatırımların büyük bir kısmı silindi.

Avrupa'nın en büyük varlık yöneticisi Amundi de son dönemde görülen elverişli koşullarla yerel tahvillere yöneldi. Amundi'nin gelişmekte olan piyasalardan sorumlu küresel başkanı ve gelişmekte olan piyasalar sabit getiri bölümü eş başkanı Yerlan Syzdykov, "Türkiye'yi yerel para birimi açısından beğeniyoruz" dedi.

Syzdykov'a göre, Türkiye'ye TL'deki düşüşün devam etmesi için çok az hareket alanı sağlayan kırılgan ödemeler dengesiyle enflasyondaki düşüşün aynı zamana denk gelmesi şimdilik yatırımcıların lehine. Enflasyon Aralık'ta yıllık bazda yüzde 44.38 ile beklenenden daha düşük gerçekleşmişti. Syzdykov, "Dezenflasyonun hızı devalüasyonun hızından daha yüksek kalmaya devam edecektir, yani bizim beklentimiz de bu yönde" dedi.

Reuters anketine göre enflasyonun yıl sonunda yüzde 21'e düşeceğini öngören merkez bankasının, faiz oranını yüzde 30'a çekecek faiz indirimlerini sürdürmesi bekleniyor.

Analistlere göre, hükûmetin ekonomideki güçlü büyüme için baskı eğilimi azalmış olsa da, Beşar Esad'ın devrilmesi ve Gazze'de İsrail ile Hamas arasında ateşkes sağlanması gibi Ortadoğu'daki son gelişmeler, Türkiye'de büyüme ivmesini artırabilir.

AXA Investment Managers Gelişmekte Olan Piyasalar ve Asya Sabit Gelir Başkanı Magda Brane”e göre, Ortadoğu'da gerçekleşenler “Türkiye için oldukça olumlu” ve “Türkiye muhtemelen bölgenin yeniden inşasında ve Ukrayna'nın yeniden inşasında yer alan bir aktör olacak... Dolayısıyla büyüme görünümü ve mali görünüm konusunda kesinlikle olumlu haberler var."

Buna karşılık, Türkiye'nin gelişmekte olan piyasalarda da faaliyet gösteren büyük gelişmiş piyasa yatırımcılarını yeniden çekebilmesi için, ekonomide toparlanmanın yolunu açan politikaların kalıcı olduğunu kanıtlaması gerekiyor. Genellikle büyük miktarlarda para yöneten bu yatırımcılar son aylarda gelişmekte olan ekonomilere, özellikle de Körfez ya da Latin Amerika'da yatırım yapılabilir derecesine sahip olan ülkelere yöneldiler. Syzdykov’a göre, bu yatırımcılar, jeopolitik ve kurumsal kırılganlık açısından Türkiye'ye girmeyi “çok riskli" buluyor.

Benzer bir değerlendirmeyi, Türkiye’nin rakiplerine göre yüzde 40-50 daha pahalı bir ülke haline geldiğini vurgulayan Ege İhracatçılar Birliği (EİB) Koordinatör Başkanı Jak Eskinazi de yapıyor: “İhracatçılar olarak enflasyondan, pariteden darbe yemişken, 2024 yılında finansmana erişimde de büyük zorluklar yaşadık. Enflasyon TÜİK verilerine göre yüzde 45 olurken, hükümet kamu hizmetleri için yeniden değerleme oranını yüzde 45 belirlemişken, döviz kurundaki artış yüzde 15-20 aralığında kaldı. Döviz kurlarının da enflasyon oranında artması gerekirdi” diye konuştu.

“Ege İhracat Buluşmaları” toplantısında konuşan Jak Eskinazi, “Ekonominin nabzını tutan isimler, 2025’in zor geçeceğini Türkiye’nin ancak 2026 yılında yatırım yapılabilir ülke notuna ulaşabileceğini dile getiriyorlar. 2025 yılında iş dünyası olarak bizlerin alacağı pozisyon, ayağımızı yorganımıza göre uzatmak değil, cenin konumunda kalmak olacak. Tabii biz bu haldeyken kamunun da tasarruf tedbirlerine sadık kalması gerekiyor. Kamudaki yaklaşım, ‘orucu ihracatçı, işçi, memur, sanayici tutsun, iftarı ben yapayım’ şeklinde olmamalıdır” diye uyardı.

Prof. Dr. Emre Alkin de, "Merkez Bankası faizi düşürerek yanlış mı yapıyor ?" sorusunu, “Doğru olduğundan herkesin şüphe duyduğu TÜFE rakamlarına bakarak erken zafer ilan ettiği için yanlış yapıyor. Aklı başında olan hiç kimse yüksek faizden hoşlanmaz. Ancak tartışmalı bir faiz yükseltme patikasından tartışmalı bir faiz düşürme patikasına geçiş yapıldı. Buna gerekçe olarak, beklenti anketlerinde vatandaşın açık ve seçik şekilde güvenmediği belli olan bir enflasyon hedefi gösteriyorlar. "Modelleme yapınca hedefi değiştiremeyiz" deyip sonra 5 kez TÜFE hedefi değiştiren Merkez Bankası Yöneticileri yine benzer bir gelişmeyle karşı karşıya kalacak. Para Politikası Kurulunun her metninde bu endişeyi okumak mümkün” diye yanıtlıyor ve 2018 yılındaki TL krizine işaret ederek, şu değerlendirmeyi yapıyor:

“Eğer 2018'den beri bu yükü taşıyor olmasaydık kimse bu ekibe tahammül göstermezdi. Ancak daha önceki ekonomi yönetimlerinin ultra hataları sebebiyle en azından empatiden yoksun olsa da biraz daha rasyonel sözler sarf eden bu yönetime sabır gösteriyoruz. Ancak yapılan işler sarf ettikleri sözler kadar rasyonel değil. CDS primlerinin 250 seviyesinin altına düştüğünü müjdeleyen medya mecralarının şimdi 270'e yaklaşmasını haber yapmamalarının sebebi de bu: Eğer şu anki yönetim giderse hiç kimsenin tercih etmeyeceği bir yönetim gelecek diye korkuluyor.”

Makro ekonomideki son gelişmeler de, bu olumsuzlukların rakamsal karşılığını gösteriyor. Örneğin, Kasım’da karşılıksız çek adedi 11 bin 480 adet düzeyindeyken, Aralık ayında yüzde 115,4 artarak 24 bin 729 adede yükseldi; ayrıca, karşılıksız çek tutarı da aynı dönemde 8,24 milyar liradan, 17,39 milyar liraya yükseldi. Yine aynı dönemde, kullanılan toplam çek adedi de, 632 bin 246 adetten, 1 milyon 414 bin 862 adede, tutarı da 384,4 milyar liradan 648,3 milyar liraya ulaştı ve böylece, Aralık ayında karşılıksız çek tutarı, toplam kullanılan çek tutarına oranı, 2019 Eylül ayından bu yana en yüksek düzey olan  yüzde 2,7’ye yükseldi.

Tüm bunları bir arada değerlendirirsek, Türkiye’nin dibe doğru gidişinde önemli bir toparlanma havası gerçekleşmemiş gibi görünse de, yeniden yükselen uluslararası yatırımcı ilgisinin desteğinde, Jak Eskinazi’nin de altını çizdiği gibi, “Ekonominin nabzını tutan isimler, 2025’in zor geçeceğini Türkiye’nin ancak 2026 yılında yatırım yapılabilir ülke notuna ulaşabileceğini dile getiriyorlar.Buradan da; uzun zamandır, küresel ekonomik gerçekler ve uzmanlardan yükselen uyarılara karşın, ülkede büyük bir gelir uçurumu oluşmasına ve toplumun büyük bir kesiminin ağır bir yoksullaşmanın ortasına sürüklenmesine neden olan temelden yanlış ekonomi politikalarının sonuçlarından kurtuluşun yolunu, bölgedeki yeni gelişmelerin açacağı anlaşılıyor. Bir başka deyişle, bölgede kurulacak ve 2028 yılında tamamlanması öngörülen  Türkiye merkezli ucuz emek cennetinin temelleri kazılmış durumda ve öyle görünüyor ki, ucuz emek cennetinin temel inşaatı bu yıl içinde tamamlanarak, kat çıkışı inşaatı da 2026 yılında başlayacak.

İşte, tüm bu nedenlerle, küresel kapitalist sistem, yeniden Luddites sorunları yaşamamak için, kurulacak olan ucuz emek cennetinin emek tarafını çeyrek yüzyıldır alabildiğine bastırıyor, yoksullaştırıyor ve herşeyden önemlisi, başkaldırının akıllara dahi gelmesini engelleyecek ölçüde baskılarını her geçen gün artırıyor. Çünkü, o zaman başkaldıranlar, kendi bireysel ya da aile atölyelerinde birer küçük işletmeci olarak kendilerine yetecek ölçüde kazanarak geçinirken, yaşamlarını makina başlarında geçiren ücretli kölelere dönüştürülmüşlerdi. Bir biri ardına kurulan makineleşmiş işletmeler, bir yandan geleneksel üretimi yok ederken, bir yandan da dönemin çiftçilerini, zanaatkarlarını düşük ücretli kölelere dönüştürüyordu; ve bu durum da isyana yol açıyordu. Tarihin ilk büyük emek örgütlenmeleri de o dönemlerde yapılmış; 8 saatlik iş günü hakkının temelini atan 1 Mayıs kalkışmaları da o zamanlarda eski ve yeni kıtaya yayılmış ve büyümüştü.

Ama bugün, kurulacak ucuz emek cennetinin potansiyel ücretli köleleri, çeyrek yüzyıldır bastırılmış ve yoksullaştırılmış durumdalar. Bu nedenle, çeyrek yüzyıldır uygulanan ekonomi politikaları ve ağır baskıların ardından, cennetin kapıları açıldığında bölgeye akın edecek yeni işletmelerin sağlayacağı görece refah, başkaldırının değil, şevkle çalışmanın cennetini çağrıştıracak bir yeni dönemi başlatacak.

 

 

T-Soft E-Ticaret Sistemleriyle Hazırlanmıştır.