Can Baydarol - Şifreler

Şifreler
Can Baydarol
Uzunca bir süredir evin kapısından çıkmamıştım. Nihayet uzaklardan gelen bir çağrı, 56 yıl önce ilk kez tanıştığım bir gurup sınıf arkadaşımla tekrar buluşmamızı sağladı, küçük bir Ege turunda hasret gidermemize vesile oldu. Bizler anılarda tekrar buluşurken günlük gelişmeler konusunda biraz tembelliğime de neden oldu. Okurlarımın beni anlayışla karşılayacaklarını umut ediyorum.
Bu yazımın başlığını seçerken iki önemli olduğunu varsaydığım olguya dayandım.
Öncelikle doğal olarak son dönemlerdeki hepimizin takıntısı hale gelen ABD Başkanı Trump’ın verdiği bir mesaj. İsrail Başbakanı Netanyahu’yu makamında ağırlayan Trump, herkese açık ikili görüşmesinde, “ben Türkiye ile aranızı makul olmanız kaydıyla bulurum!” mealinde sözcükler sarf etti. Doğal olarak “İsrail ile Türkiye arasında bir gerginlik mi var?”, “Kim makul olacak?” soruları ile karşı karşıya geldik.
Trump’ın önümüzdeki iki ay içinde ABD ordularını Suriye’den çekme isteğini biliyoruz. Netanyahu bunu istemiyor, ABD’nin mümkün olan en uzun vadede Suriye’de kalıcı olmasını arzu ediyor. Aksi takdirde İsrail’in beklentilerinin aksine Türkiye’nin Suriye’de esas belirleyici rolü üstlenmesinden endişe duyuyor. Böylesi bir durumun bölgede hiç istemediği bir Türkiye-İsrail çatışmasına yol açmasından endişe duyuyor. Kaldı ki Suriye topraklarında Türkiye’nin kurmak istediği üs ile ilgili olarak bir ön çatışmanın izlerini de gördük.
Peki Trump’ın şifreli mesajı neydi?
Galiba “Türkiye ile sıcak çatışmaya girmekten kaçın, Türkiye benim sözümü dinler, rahip Brunson sorununu nasıl çözdüysem, bölgedeki sorunları da çözerim. Ben bölgeden ayrılacağım!” Benim şimdilik Trump’ın şifresinden anladığım bu şekilde. Doğal olarak Fırat’ın doğusunda nasıl bir oluşum olacağı, Türkiye’nin bu oluşumla ne tür bir ilişki kuracağı ve nihayet içeride yaşamakta olduğumuz yeni Kürt açılımı vs. meselesini de bu şifrenin alt başlığı olarak okumamız gerektiği anlaşılıyor.
Gelelim ikinci şifreye.
Şifreli mesajlar vermek konusunda Türkiye’nin en uzman kişisi MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli öyle bir açıklama yaptı ki; herkes kendi payına farklı değerlendirmeler yaptı.
Yine benim anladığım “ya doğru dürüst kanıtlar bulun, İBB Başkanı ve CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’na cezayı kesin, bulamıyorsanız onu ve içeri attığınız ekibini suçsuz bularak bir an önce serbest bırakın”.
Anlaşılan sayın Bahçeli, İmamoğlu ve ekibi hakkında şu ana kadar suç delili olarak sunulan argümanlardan tatmin olmamış. Esas itibarı ile ileri sürülen bütün suç delilleri, bırakın delil olmayı, Türk hukukuna olan güveni daha da sarsmaktan öteye gidememiş.
Bu durumun hem ekonomik hem de ciddi siyasi sonuçları da gün gibi aşikâr.
Ekonomik olarak bir kaç ana noktaya dikkat çekmekte yarar var.
Öncelikle Merkez Bankası’nın giderek eriyen rezervleri. Bu satırları kaleme alırken İmamoğlu’nun gözaltına alındığı andan bugüne kadar 50 milyar dolar Merkez Bankası’nın kasasından çıktı. Mehmet Şimşek’in göreve başladığından bu yana uygulanan politikalar sonucunda oluşan rezervler kura baskı yapmak amacıyla ciddi şekilde eridi. Bırakın kalıcı doğrudan yatırım gelmesini, sıcak para bile kaçıyor ve gelmiyor. Hukuka duyulan güven erozyonu, ekonomiyi yönetilemez hale getiriyor ve getirmeye de devam edecek.
Çin’de demokrasi mi var? Oraya neden yatırımlar gidiyor abes sorusu da galiba artık sorulamaz hale geldi. Evet Çin’de ya da benzeri Uzakdoğu ülkelerinde demokrasinin varlığı söz konusu değil ancak hem o ülkeler bizim gibi sıcak para arayışında değil, para güven unsuruna bağlı olarak kendiliğinden oralara gidiyor. Trump sonrasında ne olur diye sorarsanız, şu anda oralarda da kaotik bir sürecin başladığını söyleyebiliriz.
Bahçeli’nin şifrelerine siyasi açıdan yaklaşırsak.
Öncelikle ne Erdoğan’ın ne de Bahçeli’nin başlangıçta bu kadar büyük bir reaksiyonla karşılaşacaklarını beklemediklerini anlıyoruz. Sürece farklı gerekçelerle de olsa gençlerin sahip çıkması ve bugüne kadar büyük siyasi beceriksizliklerle adı anılan CHP’nin süreci iyi yönetmesi, edilgenlikten etken pozisyona geçmesi Türkiye’nin siyasi gündemini çok farklı noktalara taşıdı ve taşımaya da devam ediyor.
Öte yandan Milli Eğitim Bakanı’nın siyasetin ruhunu okumaktan pek anlamadığı anlaşılan, öğretmenlerle ilgili verdiği kararlar, gençlerin kategorisini üniversite seviyesinden lise seviyesine indirgedi. Yakında ana okulu çocuklarının da gösterilere katıldığını duyarsak, vallahi şaşırmayacağım!
Bütün olup bitenlerin zarar verdiği ittifak hiç kuşkusuz Cumhur ittifakı. Ciddi bir oy erozyonu var ve tekrar normale dönmek, yaraları sarmak ve eriyen oyları geriye kazanmak ittifak için olmazsa olmaz. Peki bu yapılabilir mi? Bahçeli açısından belki ama objektif gözlükle bakınca pek olası değil.
Bekleyip göreceğiz.
Bu arada söze sınıf arkadaşları ile geçirdiğimiz birkaç mutlu güne değinerek başlamıştım, tekrar aynı yere döneyim. Aramızda iş yoğunluğu nedeniyle olmayan sınıf arkadaşımız Ahmet Yüce’nin de kulaklarını bol bol çınlattık. Sevgili Ahmet Türkiye’deki kalbi en Yüce patrondur. Çalışanlarına yıl sonu verdiği 25 / 27 maaş ikramiye, kendisini farklı bir patron sınıfına sokmakta. Yaptığı iş Çekya menşeli Skoda araçlarının Türkiye’deki dağıtımını sağlayan ana bayilik işi. Sayın Özel NTV’ye sinirlenmekte haklısınız. Ama yeterince kimin ne iş yaptığını araştırmadan ve bilmeden lütfen Yüce’ye saldırmayın. Emin olun bütün sınıf arkadaşlarım imza kampanyanıza seve seve katıldı. Ama Ahmet’e karşı aldığınız tavrı da eleştirmekten geri durmadı.