25 Nisan 2025

Can Baydarol - Hikâye

can-baydarol-hikaye

Hikâye

Can Baydarol

Garip günlerden geçiyoruz. Güvenilir ekonomistlere göre İBB Başkanı İmamoğlu’nun tutuklanmasının faturası 50 milyar dolar. Güney Kıbrıs Rum Yönetimini 12 milyar Euro’luk AB rüşvetine karşılık Ada’nın bütününü temsilen tanıyan, soydaş bildiklerimiz Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Tacikistan ve Özbekistan. Diğer ifadesi ile iki devletli Kıbrıs hayalimizi tüketen kardeşlerimiz. Hani 50 milyar doları heba etmeseydik de, AB’nin verdiği rüşveti biz verebilseydik diye düşünmemek elde değil.

Faturanın daha da ağırlaşması mümkün. Son dakikada CHP’ye kayyum atansaydı ne olurdu? Peki İBB’ye kayyum atanırsa ne olur? 50 milyar doların üstüne geride kalan bütün Merkez Bankası rezervleri de tükenmez miydi? Bu riskler şimdilik de olsa bitti belki ama yarının neler getireceği konusunda herhangi bir fikrimiz var mı?

Yine olumsuzluklar tablosuna ekleyelim. Almanya Türkiye’ye Eurofighter satışı konusunda kaldırdığı söylenen blokajını sürdürme niyetini beyan etti. Evet Türkiye Trump’ın NATO konusundaki beyanları doğrultusunda Avrupa’nın güvenliği için önemli. İyi de dış dünya Türkiye’ye ne kadar güveniyor? ABD Türkiye’yi tekrar F35 projesine en azından üretici olmasa bile alıcı olarak dahil edecekti. Peki neden haberler şimdilik de olsa olumsuz? F35’den geçtik, F16’lardan haber var mı?

ABD’yi arkasına alan Yunanistan’ın Ege’deki takımadalarını Ege’yi bir iç deniz haline getirerek, kara sularını 12 mile çıkarması, ülkemiz açısından hala “casus belli” (savaş nedeni) olarak kabul ediliyor mu? Yoksa bir “fait accompli” (oldu bitti) olarak sineye mi çekilecek?

Eski bir şarkı sözünün namelerini hatırlar gibiyiz, “Ah bir zengin olsam ben!…” Ne yazık ki ülke kaynakları bu hale gelince, hani 70’li yıllardaki deyimiyle “70 cent’e muhtaç olunca” dış politika zafiyetleriniz de hemen ortaya çıkıyor, bu zafiyetlerden yararlanmak isteyenler de fırsatı kaçırmamak için ellerinden geleni yapıyorlar. Sayın Devlet Bahçeli’nin sık sık ifade ettiği “beka sorunu” ekonomiyi kötü yöneten zekanın sonucu olarak karşımıza çıkmıyor mu?

Peki biz bu durumdan çıkabilir miyiz?

Önce gerçekçi olup, neyimizin eksik olduğunu anlamaya çalışalım. Bu yazının başlığı olan “hikâye”miz eksik ya da yok.

Oysa 2000’li yıllara ne güzel bir hikâye ile başlamıştık. Bütün ekonomik kriz algısına rağmen, AB Türkiye ile tam üyelik müzakerelerine başlama sinyali veriyor, 2002 Kasımında iktidara gelen AKP yönetimi bu hedef doğrultusunda adımlar atıyor, Kemal Derviş reformlarından sapmadan yürüyeceği mesajı veriyor, AKP’nin Müslüman kimliği, Hıristiyan Demokratlar gibi evrilecek bir Müslüman Demokrat projesi olarak algılanıyordu. Genel çerçevesini çizdiğimiz bu algı doğrultusunda Türkiye’ye o günlere kadar hiç olmadığı şekliyle yabancı yatırımların aktığına tanıklık ediyorduk.

Sonrasında ne mi oldu? AB hedefi hukuken olmasa da fiilen ortadan kalktı. Hedefin ortadan kalkmasında bizim kadar AB’nin temel aktörlerinin payının da büyük olduğunun altını hemen çizelim. AKP’nin pek de Müslüman Demokrat ılımlı bir çizgide olmayacağı giderek anlaşıldı, dış politikada ülke çıkarlarına dayalı bir realizmin yerine ideolojik tercihlerin yer aldığı saptandı, kısaca belirtmek gerekirse olumlu olarak algılanan hikâye ortadan kalktı.

Peki yeni bir hikâye yazmak mümkün mü?

Yaşamakta olduğumuz iç dinamiklere bakıldığında çok kısa vadede olmasa bile bir değişim rüzgarı ile karşı karşıya olduğumuza kuşku yok.

İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından tanıklık ettiğimiz gençlerin başkaldırısı, bana göre yok edilen umutların yeniden geri çağrılma arzusunu ifade ediyor. Son Yozgat mitinginde tanıklık ettiğimiz görüntüler, tükenmiş bir ekonominin ideolojik saplantıların ötesindeki başkaldırısının, taleplerinin ifadesi.

Örnekleri daha fazla uzatmak mümkün. İmamoğlu için verilen 15.5 milyon imza, daha sonuçlarını bilmediğimiz imza kampanyasına yoğun katılım, temelde yeni bir hikâye ihtiyacının yüksek sesle ifadesi niteliğinde. 

En azından iflah olmaz iyimserler arasında yer alan bendeniz, er ya da geç Türkiye’nin çok daha iyi ve inandırıcı bir hikâyeye sahip olacağından eminim. Yeter ki hikâyeyi yazarken içini iyi doldurmayı başaralım.

Klasik iyimserliğimle bitireyim. Enseyi karartmayacağımız günlere ulaşacağımız inancıyla…

 

 

 

T-Soft E-Ticaret Sistemleriyle Hazırlanmıştır.